Makale Yaz
sizofren
Bu haberi yazdır
Milli Takım Aralarını Seviyorum!
 Eyl
11
 2017

Tudor Sivasspor maçından sonra ''Milli Takım aralarını sevmiyorum'' demeciyle -1 puan kaybetmişti benim gözümde. Bu demeç aslında Antalya deplasmanında olası bir puan kaybetme durumuna karşı kendisini korumaya yönelik yöntemsel bir stratejiydi. Bu açıklamanın takıma etkisi ise daha maç başlamadan motivasyon ve konsantrasyon kaybına neden oldu.

Maçtan önce Fatih Terim de binbir çeşit bahaneler sıralar. Sonra da ''Hiç bir bahaneye sığınmıyoruz'' derdi. Tudor ise Antalya maçından sonra da yine Milli Takım arasına dem vurdu. Ben size daha önce demiştim der gibi...

Halbuki bir ekip yönetiyorsanız koşullar ne olursa olsun daima pozitif konuşmanız gerekir. Takımdaki özgüven birlik ve kenetlenme duygusunu düşürmemek adına bu şekilde davranılmalıdır. Bunu teknik direktörler arasında en iyi Mourinho yapıyor. Kendisine ve takımına yöneltilen olumsuz eleştirilere öyle cevaplar veriyor ki bütün bu negatif unsurları kendi takımı üzerinden pozitif bir havaya çeviriyor. 

Teknik direktörün maç öncesi ve sonrasındaki demeçleri bütün takımın kimyasını etkiler. Simeone Atletico Madrid'e ilk geldiğinde basın önünde ''Agresif bir takım oluşturmak istiyorum'' demişti. Manzano döneminde sahada gezinen futbolcular bu açıklamadan sonraki ilk maçta canavar kesildiler. Kadro aynı kadroydu.

Teknik adamın basın açıklamaları futbolcuları sadece pozitif anlamda manipule etmiyor. Aynı zamanda hiç bir bahaneye sığınmayıp negatif konuşmamak da başlı başına pozitif bir ortam hazırlıyor. Bu açıdan maçın sonucuna göre kesinlik kazansa bile ''yenildik'' ''kaybettik'' gibi olumsuzluk içeren sözcükler dahi takımın en üst düzey yöneticisinden en altındaki çalışanına kadar literatürden çıkartılmalı. Dile getirilmesi yasaklanmalıdır. Aynı şekilde maçtan önce ''yenilirsek...'' ''kaybedersek...'' açılımında olan bütün ifadelerin de bu sınıfa girmesi gerekir.

Maça dönersek beni en çok şaşırtan durumun ''geri çekilmek'' olmasıydı. ''Deplasmanda oynuyoruz kontrolü elden bırakmayalım'' tarzındaki klasik bir mantığın sonucunda Antalya'da iki puan bıraktık. Halbuki ligin ilk üç haftasında rakibin yarı sahasında baskı yapan ve rakibin oynamasına izin vermeyen bir anlayış vardı.

Tudor Milli maç aralarındaki endişelerini dile getireceğine Simeone tarzında bir açıklama yaparak ''İçeride de dışarıda da rakibe hükmetmek istiyoruz'' deseydi Antalya'ya yapacağımız baskı kırılsa bile hemen kontrollü oyuna başvurmaz defans hattımızı geriye çekerek skoru korumaya çalışmazdık.

Bugün İspanya'da orta ve alt sıradaki bir çok takım bile top rakipteyken defans hattını kendi yarı sahasının ortasında kuruyorlar. Hatta bazıları geri kaçmamak adına ofsayt taktiği bile yapıyor.

Antalya'ya karşı yaptığımız baskı başarısız olunca oyuna hükmetmeyi onlara vermemek adına biz de bu yönteme başvurabilirdik. Defansımız geri çekilmediğinde orta sahanın dönüşleri de kısalacak ve daha az yorulacaktı. Fakat biz baskı kırıldığında kontrollü oyuna döndük. İşte bize ve o ilk üç haftaya yakışmayan da buydu.

Topu tutmakta zorlandığımız dakikalarda Tudor Selçuk'u oyuna aldı. Halbuki daha öncesinde Yasin ya da Feghouli gibi kanatlarda top tutabilen futbolcular oyuna dahil olsaydı hem kanatlar işlerlik kazanabilecek hem de top kanatlara geldiğinde bütün takım rahatlayacak takım halinde öne çıkıp rakip sahaya yerleşmek daha kolay hale gelebilecekti.

Deplasman mantığıyla oynamak Galatasaray'ın özünde yok. Biz maçı kazanmak ya da uzun vadede başarılı olmak istiyorsak içeride de dışarıda da rakibe hükmetmeliyiz. Bu potansiyel Galatasaray'da var. Yeter ki başta Tudor hiç bir bahaneyi öne sürmeden bu gerçeğe inanabilsin.

1-0 öndeyken bile kötü oynadığımız için maçı kazanamayacağımızı düşündüm. Çünkü hep böyle oluyor. Başka takımlar gibi kötü oynayarak kazanabilme kültürüne sahip değiliz. Galatasaray 3 puan alabilmek için her zaman iyi oynamak zorunda. Geçmişte kötü oynayarak kazandığımız çok ender maçlarımız vardır ki bunlar da gelecek adına bizim referans kaynağımız olamaz. Bu yüzden skoru korumak adına geri çekilip kontrollü oyuna başvurmak Galatasaray'ın yapısına hiç ama hiç uymuyor.

Gerek demeçlerinden gerekse deplasman oyunu mantığından dolayı ''Tudor Galatasaray hocası olamaz'' gibi söylemlerde bulunmak da doğru değil. Daha 39 yaşında. Samet Aybaba'ları Rıza Çalımbay'ları gördükçe o da rakibi analizden ziyade kendi takımı üzerinden rakibe sentez üretebilmeye daha fazla ağırlık verecektir. Buna inanıyorum. Verdiği demeçler konusunda da yönetimin kendisini uyaracağını düşünüyorum.

Bugün maçtan haftalar önce ''Milli Takım aralarını sevmiyorum'' tarzındaki olumsuz bir açıklamanın futbolcular üzerinde hiç de pozitif bir etki yaratmadığını gördük. Galatasaray'ın deplasman mantığıyla oynamaması gerektiğini artık net bir şekilde daha da iyi anladık. İlk üç hafta boyunca Tolga Ciğerci'nin aslında oyunu bireyselliğe dönüştüren Yasin Öztekin'e tercih edilmesinin bir geçiş dönemi olduğunu da fark ettik. Ve artık kanatlara işlerlik kazandırabilmek adına Feghouli'nin ilk 11'de sahne alması gerektiğini öyle tahmin ediyorum ki çok daha iyi özümsedik.

Bundan sonra Milli Takım aralarını da seveceğiz inşallah. Kasımpaşa maçında tekrar özümüze dönebilmek ümidiyle...

Saygılar...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2023
  2022
  2021
  2020
  2019
  2018
  2017
Son Girilen Makaleler
kabatasli
| 06 Şubat 2024 |
| 01 Şubat 2024 |
| 30 Ocak 2024 |
kabatasli
| 27 Ocak 2024 |
kabatasli
| 11 Ocak 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...