Makale Yaz
okytay
Bu haberi yazdır
En büyük transfer...
 Ağu
20
 2011

Fatih Terim’in kesinlikle yapmak istediği bir çok şey var. Taraftar olarak da bizim beklentilerimiz yüksek. Ama ne Fatih Terim ne de Taraftar olarak yaşananlara bakamayacağımız bir sezon bizi bekliyor. Yaşananlara ve yaşanacaklara topyekün bir Galatasaray Ailesi olarak bakmamız gerekiyor.

Transfer istiyoruz ve bekliyoruz taraftar olarak. Geçirdiğimiz kabus gibi bir sezonun ardından mükemmel bir takımı hak ediyoruz taraftar olarak. Çünkü yaşanan hiçbir hezimette sahadan yalnız ayrılmadı bu takım. Bu sezon bir çok maça gitmiş olarak bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum.

Ali Sami Yen’de , o beceriksiz Manisa takımından iki gol yiyip yıkıldığımızdada tribündeydim ve stadın tamamı doluydu. Sivas maçında Servet’in attığı golü tedirginlikle beklerken de Arena’daydım ve tribünlerdeki tek boş yer Sivasspor taraftarlarına ayrılan bölümdeydi.

Çok büyük çileler çektik ve taraftar olarak çok daha iyilerini hak ettiğimizi bilerek izledik maçları.

Bu sezon takımımızdan bir şeyler beklerken öncelikle geçtiğimiz sezonun tahlilini iyi yapmamız gerekli. Geçen sezon neden çöktük?

1: Rijkaard’ın elinden her şey alındı ve karşılığında hiçbir şey verilmedi. Bir takım düşünün ki, Jo-Dos Santos-Keita  ve Mehmet Topal gibi oyuncularını yolluyor. Yerine ise Serdar Özkan,Mehmet Battal , Cana ve Pino geliyor. Bu düpedüz güç kaybıdır. Üstelik Mehmet Topal ve Keita çok iyi rakamlara satılmıştı. Böyle bir yönetim anlayışıyla Rijkaard ne yapsın? Açıkçası o kadroyla Fatih Terim lige başlasaydı bugün muhtemelen teknik direktörlük kariyeri sonsuza kadar bitmiş olurdu.

2: Yönetim takıma sahip çıkmadı. Adnan Polat hala 2006-2007 sezonunun rüyasından uyanmamış olacaktı ki , takımın nasıl bir uçuruma sürüklendiğini göremedi. Bir zamanlar Hasan Kabze,Hakan Şükür,Ümit Karan, Necati Ateş,Nonda…vs… bir çok forvetimiz varken ve açıkçası hangisini oynatsak hangisi küsmez diye kara kara düşünürken tam tamına 2 senedir Milan Baros’a emanet edilmiş bir forvet hattıyla değil Galatasaray, Barcelona olsa kümede kalmaya oynardı. Ki hala daha Elmander gelmesine rağmen Baros’u tartışır bir haldeyiz…

3: Yönetim bu takıma bir kaleci bulamadı. De Sanctis ve Leo Franco facialarını bu takıma yaşatan tüm tönetici ve teknik adamların bence cezalandırılması gerekir diye düşünürken  Zapata gibi kaleciliğe dair içinde en ufak bir yetenek kalmamış bir adamı bu takıma getiren Hagi’ye sadece saygımdan bir kelime edemem. Yoksa içimdekileri  bir dökersem, hayranı olduğum Hagi’den nefret ettiğim düşünülebilir. Galatasaray 3 sezondur kalecisiz oynamasına rağmen bu ligde yer alıyorsa bence bu tarihi bir başarıdır.

4: Hagi ne yapacağını bilmiyordu. Hagi öyle bir dönemde koltuğa oturtuldu ki, facia yaşayacağımız kaçınılmazdı. Kendisini açıkçası eleştirmek istemiyorum, çünkü Hagi’nin başına getirildiği Galatasaray gerek kadro yapısı gerekse yönetim anlayışıyla küme düşmeye mahkum bir haldeydi. Bu dönemde Hagi’nin bence tek yanlışı saçma sapan transfer politikasıydı.

5: Arda oynamadı. Arda’yı seven vardır sevmeyen vardır. Öven vardır övmeyen vardır. Ben Arda’nın Galatasaray’lılığını asla tartışmam. Çok iyi bir Galatasaray’lı olduğunu biliyorum. Ancak Arda, Galatasaray kaptanı olmayı bırakın, Galatasaray futbolcusu olmayı bile layığıyla yerine getiremedi. Her futbolcu sakatlanabilir, ancak Arda gibi sakatlanan bir futbolcu daha görmedim ben. Sonuçta kondisyoner eşliğinde çalışan bir adam sahada kaç dakika durabileceğini biliyordur. Hatırlarsanız Hagi Galatasaray’da oynadığı dönemde çok az 90 dakika boyunca sahada durmuştur.  Hagi’nin oynadığı 50-60 dakikalık bir period olurdu ve o süre içerisinde zaten rakibi darmadağın edip işi bitirirdi. Açıkçası Arda’nın 50-60 dakikalık bile bir performansı yok. 40 dakika sonunda Arda’yı hep eli belinde sahanın kenarında köşesinde hep yürürken hatırlıyoruz. Her maçta sakatlanıyorsan sebebi bellidir. Sen maçı ayakta bitirebilecek güce sahip de-ğil-sin. Milli maçların hemen hemen hepsinde oynayıp sakatlanıp, ardından Galatasaray’ın darmadağın oluşunu izlemek pek delikanlıca bir iş de değil. Evet Arda’yı seviyoruz ama açıkçası o bu sevginin biraz da şımarığı oldu bu sene ve kaptanı olduğu takımı çok ama çok yalnız bıraktı.

Kendisine uzatılan her mikrofona da duygusal mesajlar vererek “Çok üstüme geliyorlar , çok baskı yapıyorlar” şeklinde saçma cevaplar verdi. Sevgili Arda, sana baskı falan yapılmadı güzel kardeşim. Sen baskı görmemişsin. Bu ülkede senin yaşadığın hayatın yanında çok ama çok mütevazı hayatlar yaşamış olan futbolculara yapılan baskıları hiç görmedin mi?  Hakan Şükür, yıllarca “Şaban” diye anılıp dalga geçilmedi mi? Her fırsatta dini görüşü sebebiyle baskı altına alınmadı mı? Kaçırdığı her golden sonra “Kazma” denmedi mi? Sahaiçini geçelim, sahadışında bu ülkeden bir Alpay Özalan geçti ki, bırak tribünlerin “Cansel Yatakta…” diye terbiyesizce tezahurat yapmasını, tüm paparazi programları adamın evlilik hayatını neredeyse bitirme durumuna getirmedi  mi? Emre Aşık ‘ın Aysun Kayacı ile ilişkisi yine magazin medyası yüzünden bitmedi mi? Üstelik bu adamlar senin gibi ne sinema kapattı ne de senin gibi sağda solda sürttü. Hepsi de çıktılar sahaya adam gibi futbollarını oynadılar.

Sen ne yaptın? Koca sezon boyunca doğru düzgün bir maça bile çıkmadığın gibi her fırsatta dert yandın. E ne oldu? Şimdi de ardına bile bakmadan Atletico Madrid’e kaçtın. İnsan giderken bir arkasına bakar değil mi, benim bıraktığım formayı kim giyecek diye. Hani demiştin ya “Ben 10 numarayı Lincoln’den değil Metin Oktay’dan teslim aldım” diye, söylesene bir hele kime teslim edip de gittin? Demek ki sen de farkındasın ki o formaya bir anlam katamadığının, böylesine kaçarcasına oldu gidişin. Ama bu sene oynamayaşın çok zarar verdi Galatasaray’a bu da bir gerçek.

YA ŞİMDİ?

Şimdi yeni bir solukla yepyeni bir sezona başlıyoruz. Belki ligin herhangi bir haftasında düşürülecek takımlar olacak (TFF’nin yürüttüğü saçmalık sona ererse) heyecan daha da farklı olacak. Hal böyleyken geçtiğimiz sezondan aldığımız derslerle yeni bir takım oluşacağını umuyoruz. Ama asıl düşünmemiz gereken bir soru var. “İYİ BİR TAKIM MI KURACAĞIZ, YOKSA İYİ BİR TAKIM MI OLACAĞIZ?” İyi bir takım kuracaksak bunun yolu , cimrilik etmeden parayı basıp gerekli yıldız oyuncuları almaktır. Bu sebeple iyi takım kuracaksak Reyes,Drogba,Arshavin  gibi oyuncuların bedelleri gözümüzü korkutmamalı. Sonuçta stad gelirleri ve forma satışlarıyla her türlü açık kapanacaktır. Ama gerek bu sene Avrupa kupalarının olmayışı gerekse rakiplerimizin de çok kuvvetli olmaması sebebiyle transfer politikası daha ekonomik şekilde değerlendirilebiliyor olabilir.

O zaman İYİ TAKIM OLMAK bizim tercihimiz olmalı. İyi takım olmanın yolu da ;  Okan Derici, Çağlar,Emre Çolak,Dilaver,Ceyhun,Selçuk,Engin gibi en azından takıma verecek bir şeyleri olan yerli futbolcuları çok iyi harmanlamaktan geçer. Yerli futbolcularınızı ne kadar iyi bütünleştirebilirseniz o kadar verimli bir takım olabilirsiniz.

Bence Fatih Terim’in aklından bu iki yolu bir noktada birleştirmek geçiyor. İyi bir takım olup, üstüne daha iyi transferlerle yapıyı güçlendirmek , Terim’in uzun vadeli planı içerisinde yer alıyor.

Ancak bu noktadada hem taraftar hem de yönetim olarak yıllardır kronikleşmiş bazı hastalıklarımızdan da sıyrılmamız gerekli;

1-Kısa vadeli beklentileri bir kenara bırakmalıyız.

2-Her sene şampiyon olmak gerçekçi bir hedef değildir.

3-Terim her şeyin ilacı değil ancak iyi bir başlangıç olabilir.

4-Kazanılan birkaç maç sonrası kendimizi Barcelona saymamalıyız.

5-Şu an yönetimde yer alan bazı isimler belli bir süre sonra yerlerini Haldun Üstünel gibi daha çevik ve yetenekli yöneticilere kendi rızalarıyla bırakmalıdırlar.

6-Stadda maç izlemeye gitmeyen, forma almayan  taraftar, oturduğu yerden eleştirme hakkına sahip değildir. Bir şeyler vermediği takımdan çok şeyler istemek saçmalıktır.

7-Ünal Aysal gibi sözünü esirgemeyen bir başkanın arkasında taraftar sağlam durmalı ve alınabilecek kötü skorlardan sonra  saçma sapan yorumlara meydan bırakmamalıdır.

Son olarak altını çizmek istediğim nokta ise şudur;

Galatasaray’ın bu sene sahada göstereceği performans her ne kadar Fatih Terim’in çimlere yansıtacağı taktikten geçiyorsa , bir o kadar da BİZİM TRİBÜNLERE YANSITACAĞIMIZ RUHUMUZDAN DA GEÇMEKTEDİR. Bu sebeple Galatasaray taraftarı sevinci kadar hüznüne de ortak olduğu bu camianın GERÇEK SAHİBİ olarak, Keita alınmadı diye “tü kaka”, Muslera alındı diye “oley oley” yapacak kadar amatörce davranmamalı ve BÜYÜK BAŞKAN ÜNAL AYSAL’ın  ASALET ine yakışır bir şekilde duruş sergilemelidir. Takımlar sahada oynadıkları futbol kadar, taraftarlarının duruşuyla da Dünya Kulübü olurlar.

İYİ TAKIM OLMAK sa hedefimiz. Biz de bu takımın bir parçasıyız bunu unutmayalım. Biz tribünlerde sustuğumuz gün ölür Galatasaray. Tribünlerde 10-0 mağlupken bile “EN BÜYÜK GALATASARAY” diyen son bir taraftar kalmayana dek  yaşayacak bu kulüp. Yaşadığı sürece de bu kulübün gerçek sahibi olarak bizlerin sorumluluğu yüksek.

GALATASARAY’IN YAPABİLECEĞİ EN İYİ VE EN BÜYÜK TRANSFER, TRİBÜNLERE GELECEK YENİ BİR TARAFTARDAN DAHA FAZLA BU TAKIMA KATKI SAĞLAYAMAZ. KEITA’YI BİR KENARA BIRAKALIM, EN BÜYÜK TRANSFER,  MAÇ BİLETİ ALMIŞ BİR GALATASARAY TARAFTARIDIR.

HEPİNİZE SEVGİ VE SAYGILAR





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2013
  2012
  2011
Son Girilen Makaleler
kabatasli
| 06 Şubat 2024 |
| 01 Şubat 2024 |
| 30 Ocak 2024 |
kabatasli
| 27 Ocak 2024 |
kabatasli
| 11 Ocak 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...