Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Son şansımız cesaret
 Kas
14
 2011

Hırvatistan'a karşı kendi sahamızda aldığımız 3-0'lık mağlubiyetin ardından artık işimiz mucizelere kaldı. Fakat teorik olarak da henüz hiç bir şey bitmiş sayılmaz. Bu ülke 3-0'ın rövanşında 5-0'lık Neuchatel Xamax zaferlerini de yaşamış bir ülke... Her ne kadar o zaman teneffüs ettiğimiz hava şimdikinden çok çok farklı olsa da, biz Türkler zoru severiz. Bu yüzden kendi sahamızda böylesi bir vahameti yaşadıktan sonra, rövanş maçında sahaya çıkacak olan her futbolcunun ''onur mücadelesini'' layıkıyla yerine getireceğine yürekten inanıyorum ben... (Ancak her şeyden önce Hiddink'in altını çizdiği bu ''onur mücadelesi'' lafını da doğru anlamamız gerekiyor.)

Konu ''Türkiye'' olunca, bu topraklar üzerinde yaşayan her vatan evladı zor şartlar altında bordo berelilerin şu sözünü kendisine bir timsal edinmelidir bence...

''Zoru hemen yaparız. İmkansız ise, biraz zaman alır''

Çünkü şansımız çok az olsa da, başarmak inanmaktan geçiyor. Kendine güvenmeyi ve kendine inanmayı bundan daha güzel anlatan bir söz var mıdır bu dünyada; onu da bilmiyorum. Lakin teknik heyette böylesi bir ''gazı'' futbolculara aşılayacak tek bir kişi bile olmaması oldukça düşündürücü... Oğuz Çetin'in sevilmemesinin ana nedenlerinden birisi de budur. Hatta maç 3-0 olmuşken, kendi sahanda oynadığın halde 2. forvetin oyuna dahil olması adına Hiddink'le tek bir görüş alışverişinde bulunmamasından da daha önemlidir bu konu... Oğuz Çetin futbolcuları kenetleyip, bir inanç yoğunluğu oluşturarak her birini tek bir hedefe kilitleyebilse, bu sefer ben de %5'lik umudumu, %10'lara çıkarabilirdim...

Motivasyonu es geçmeyelim. Çünkü biz duygusal bir milletiz ve maça motive, konsantre olamazsak; en basit maçı bile kaybedebiliriz ki zaten bunun tarihte de bir çok örneği vardır.

Tam tersi olduğunda ise en güçlü rakipleri dize getirmiş ve muhteşem geri dönüşler yaşamışızdır. Bursa'daki Almanya ve Hollanda maçları, Norveç ve Ukrayna deplasmanı ile Avrupa Şampiyonası'ndaki Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan karşılaşmalarını örnek olarak verebiliriz buna...

Her ne kadar bu destansı maçlarda ''oyun kalitesi'' adına ortaya fazla bir şey koyamasak ve maçın karambole dönüşmesiyle zafere ulaşsak da, aslında bu durum, başarıda bizim arzu istek ve inancımızın başrolde olduğunun apaçık bir göstergesidir. Bu yüzden özellikle böylesi rövanş maçlarında birilerinin futbolculara yürek aşılaması çok çok önemlidir.

Hiddink bugüne kadar belki de sadece ''bize özel'' olan bu faktörü önemsememiş, bizim duygularımızı bastırarak heyecanlı oyunumuzu söndürmeye kalkışmıştı. Amacı ise bize akılcı fakat bir o kadar da silik bir futbol oynatarak bize kontrol aşılayabilmekti. Halbuki orta sıradaki bir çok Milli Takım gibi bizi ateşli, heyecanlı ve cesur oynatsaydı, biz bundan daha kötü de olmazdık. Şimdi ise Hiddink amca artık kendi felsefesini de inkar ederek bize bir Türk gibi diyor ki;

''Çıkın, ve bir onur mücadelesi verin!''

Heeeyt be... Sen neymişsin be amca? Uyan da balığa gidelim. Günaydın...

Oysaki Almanya maçı öncesi ''Biz Almanya'nın çok gerisindeyiz'' derken, bu açıklamanın kime ne faydası olmuştu çok merak ediyorum. Lakin o sözün sonuçlarını o zaman tahlil edemedin de şimdi, yani her şey az bir umutla son maça kalmışken mi anladın bu ülkenin gerçeklerini?

O söz bizim kendimize olan güvenimizi sarstı, bizi aşağılık kompleksine uğrattı; fakat senin bunu hala anlayabildiğini sanmıyorum. Bu yüzden de o ''onur mücadelesi'' lafını bilinçli bir şekilde söylediğine de inanmıyorum ben...

Onur mücadelesinin anlamı şudur arkadaşlar: ''Ben pes ettim, siz çıkın ülke adına oynayın''

E madem vaziyet bu, o halde birilerinin de düğmeye basıp olaya müdahale etmesi artık kaçınılmaz olmuştur. Hiddink'in tazminatı gereği kendisini kovmayabilirsiniz; ancak parasını alacağına garanti vererek, ''Sen Zagrep'te sadece yedek kulübesine otur'' da diyebilirsiniz ona... Buna itiraz etme hakkı yoktur. İtiraz ederse, istifa etmesi gerekir çünkü...

Federasyondan gizli bir heyet, bu ülkenin en tecrübeli teknik adamları olan Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş'le bir araya gelerek olağanüstü bir toplantı yapmalılar. 3-0'ı döndürebilecek en cesur oyun planını, sistemini ve futbolcu seçimlerini belirleyebilmek adına...

Hatırlayın, Portekiz Futbol Federasyonu Mourinho'nun bir kaç maçlığına Portekiz'i yönetmesi için Real Madrid'e teklif sunmuş; ancak Real Madrid bunu kabul etmemişti. Fakat böyle şeylerin alenen yapılmasına gerek yok. Zira gizli kapılar ardından da pekala yapılabilecek şeylerdir bunlar. Aynı görevi Türkiye Futbol Federasyonu da üstlenmeli. İnanın ki şaka yapmıyorum. Eğer şaka yapıyorsam, şerefsizin en önde bayrak sallayanı olayım...

Üç teknik adam da farklı düşüneceklerdir. Bu yüzden soru cevap şeklinde belirlenmelidir her şey... Örnek;

Hangi sistemle oynamalıyız? Eğer 2 kişi 4-4-2 dediyse, 4-4-2 oynayacağız demektir.

Hakan Balta'nın yokluğunda sol bekte İsmail mi yoksa Caner mi oynamalı? Çift forvette hangi oyuncu ikilisi görev alsın?...

Bu gibi sorularla sistem ve futbolcu tercihleri belirlendikten sonra, oyun planına geçilmeli. Burada da muhtemelen görüş ayrılıkları ortaya çıkacaktır. Bu yüzden en cesur oyun planını hangisi söylemişse, ona karar kılınmalıdır. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyimiz yok bu dakikadan sonra...

Bu bilgiler teknik heyete iletilmeli, teknik heyet de tüm bu gizli bilgileri harfiyen uygulamalıdır. Hiddink yedek kulübesinde oturarak maçı izlemelidir sadece...

Lakin tüm bunları düşünebilecek bir Federasyonumuz olmadığı için, artık işimiz de Allah'a kalıyor...

Türk Futbolu'nun birçok sorunları olabilir. Fakat her başarısızlığı yabancı kontenjanı ya da alt yapı eksikliği gibi temel problemlerle açıklayıp, Hiddink'in hatalarını masum kılmaya çalışırsak; doğru adresi de yanlış yerden göstermiş oluruz. Zira başarısızlığın pratik nedeni Hiddink, temel nedeni ise Türk Futbolu'dur.

Salı günkü maçta ben olsaydım'a gelince... Kadroyu şöyle kurardım:

 

-------------------------Tolga-----------------------

Serkan--------Ömer---------Egemen-------Caner

G. Töre-------M. Topal-------S. İnan---------Halil

-----------------Burak--------Umut----------------

 

Sabri, Arda, Emre ve H. Balta'nın yokluğunda demorilize olmuş kaleci Volkan'ı kadroya dahi almaz; takımında oynamayan ve formsuz olan Hamit'le ise maça başlamazdım.

Şampiyonlar Ligin'de Valencia'ya karşı 90 dakika başarıyla oynamış Ömer Toprak'ı da Servet'e tercih ederdim. Çünkü hücum oynayacağımız için defansı önde kurmamız gerekecek...

İki kanat bekinin de hücumcu olmasını isterdim. Caner'in son form durumu İsmail'e göre daha iyi olduğundan Caner'i, 4 gün önce yıpranmış ve sakatlık probleminden sonra da vasatı bir türlü aşamamış olan Gökhan Gönül'ün yerine de Serkan Balcı'yı oynatırdım.

Göbeği Mehmet-Selçuk ikilisiyle kilitlerdim. Forvette ise Trabzon'da oynarken birbirlerini çok iyi tamamlayan Burak-Umut ikilisiyle maça başlardım.

Sol kanada Trabzon'da da solda oynayan Halil'i koyardım. Zira Halil hem topu önde tutabilecek ve hem de ceza sahasını üçleyebilecek eldeki tek futbolcu şu anda...

Sağ kanatta ise Gökhan Töre'yi oynatıp, 4-4-2'deki tek özgürlüğü de kendisine verirdim. Gökhan maç esnasında içeri doğru hareketlendikçe, Serkan Balcı'nın da sürekli öne çıkmasını isterdim.

Caner zaten devamlı öne çıkıyor. Caner öne çıktıkça da Halil'in ceza sahasına yönelmesini isterdim. Sağdan ya da soldan orta geldiğinde ceza sahasında sadece Burak değil, en az 3 futbolcu olması gerekirdi çünkü...

Defansı önde kurarken, gereksiz paslar yerine uzun paslarla topu öne ya da kanada şişirip o bölgede rakibe baskı yapmayı tercih ederdim, çünkü her geçen dakika bizim aleyhimize geçecektir. Bu yüzden oyun kurma ile vakit öldürmezdim.

Özellikle defans hattındaki futbolcular ilk defa beraber oynayacak olsalar da, amaç günü kurtarabilmek olduğundan bana kalırsa alınabilecek en doğru kararlar da bunlardı. Artık uyum problemi gibi futbolda önem arz eden olgular tamamen spontane gelişecekti. Erken de bir gol bulunabilirse, arzu istek ve inanç eşliğinde bir sürpriz yapabilirdik...

Belki sizin yok ama benim hala %5'lik bir umudum var...

Başarısız olursak ancak 2014'te yani 3 yıl sonra bir turnuvaya katılma şansımız olacak. Bu yüzden şansımız az diye bir formalite maçına çıkmıyoruz. %5'lik oran, bu 3 yıllık süreci göz önüne aldığımızda aslında hiç de küçümsenecek bir rakam değil...

%1 olsaydı da aynı şeyi söylerdim...

 

Sevgiler...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2012
  2011
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...