Makale Yaz
firateroz
Bu haberi yazdır
BAŞKA "BİDON"U OLAN?
 Eyl
19
 2011

Başka “Bidon”u olan?

 

“Galatasarayımız Samsunspor önünde tarih yazdı” diyemiyoruz tabiki ama gelen galibiyetin önemli olduğu konusunda da hepimiz hemfikirizdir sanırım.

 

Öncelikle, bir parça maçı ve oyuncularımızı analiz etmemiz gerekirse, Felipe Melo’ya özel bir paragraf açmamız gerekecektir.

 

İtalya’da kendisinden bekleneni tam anlamıyla sahaya koyamadığı için transfer edildiği dönemde eleştirilen Melo’nun, kalitesini çok açık ve net bir biçimde ortaya koyduğu herkesin ortak görüşüdür diye düşünüyorum. Topu ayağında tutuşuyla, pozisyon alışıyla, pas verdikten sonra futbolun en basit kuralı olan boşa kaçarak arkadaşlarını rahatlatacak şekilde yeniden pas isteyişiyle, ters toplarıyla, mücadeleci yapısıyla, kararlılığıyla, hırsıyla Süper Lig’in en pahalı futbolcusu unvanını hak ettiğini gösterdi.

 

Burada tek bir handikaptan bahsetmemiz gerekirse; zamanında bazı futbolcularımızın Lincoln’e özenmesiyle ortaya çıkan sola bakıp sağa pas atma hastalığı gibi, bazılarının Melo’ya özenip sahada fazlaca özgüvenle dolaşmaya çalışmaları laubaliğe ve biraz da rakibi küçümsemeye yol açtı diyebiliriz. Tabi bunun sadece Melo’ya özenmekten kaynaklandığını söylemek doğru olmayabilir ama farkın açılmamasının ve rakibin beraberliği yakalamasının asıl nedeni olan bu durumun da biran önce bertaraf edilmesi gereken bir yanlış olduğunu da böylelikle vurgulamış olalım.

 

Melo’nun dışında Ujfalusi kalitesini stoperde de gösterdi ve pek çok alternatifi olan sağ bek mevkisi yerine, o bölgedeki daha acil ihtiyacımıza cevap verebileceğini ortaya koydu. Sakinliği, topla rahat oluşu, rakibin üstün fizikli oyuncusuyla boğuşması ve yerinde müdahaleleriyle nerede oynatılması gerektiği tartışmasına kendiliğinden noktayı koydu.

 

Birkaç cümle de Riera için: Tek başına sezonda 10 maç alır gibi bir algı bırakmadı kafamızda. Ancak, hazır değil denirken, sahada sadece duran Kazım’a nispet yaparcasına elinden gelen her pozisyonda rakibin bekini gerekirse ceza sahamıza kadar kovalaması, görev bilincinin yüksek olduğuna işaretti. Zaman zaman topla yaptığı klas hareketler tekniğinin yüksek olduğunu gösterdi. Takıma alıştıkça skora da katkı yapmaya başlayacağına inancım tam.

 

Bu isimlerin yanında, basit oynasa da bir sol açıkta bir sağ bekte gözüken, koşan, ayağındaki topu olumlu kullanmaya çalışan Selçuk İnan’ı da kutlamak gerekir. Hem üretken hem de çalışkan olduğu zaman “en iyi Türk futbolcu” apoletini daha fazla hak edecektir.

 

Ve gelelim Elmander – Baros – Sercan konusuna. Ben, belki biraz da duygusal bir kararla, Milan Baros’un, bir defans oyuncusunun ligimizde karşılıklı oynamak istemeyeceği en önemli futbolculardan birisi olduğunu düşünüyorum. Evet, Samsunspor maçında da gördük ki Baros eski gücünden ve süratinden uzak duruyor olabilir ancak kimse Baros’un ruhsuz, isteksiz olduğunu iddia edemez. Hırsının üzerine çok çalışır eski formuna yaklaşırsa Baros yine bu takımın en etkili silahlarından birisi olur görüşündeyim. Buna karşılık, Samsunspor maçının son yarım saatinde gördük ki Elmander de o formayı çok istiyor ve sahada takımına bir şeyler katmaya hazır. Maçı tek başına aldı demek fazlaca iddialı olsa da attığı gol ve hatta yaptırdığı penaltı bile ekstraydı. Oyuna olan konsantresi, sorumluluk almaktan kaçmaması, golden sonraki sevinç patlamasının göstergesi hırsıyla; gol kaçırdıktan sonra topun peşini bırakan futbolcular görmeye alışmış biz Galatasaraylılara umut verdi. Taca çıkan bir topta arkasına dönüp arkadaşlarına birer birer almaları gereken adamları göstermesi bile ne kadar oyunun içinde olduğunun göstergesiydi.

 

Ancak, kanatları çok da işlemeyen bir 4-3-3 düzeninde tek değil “yalnız” forvet mevkiinde bugün övdüğümüz Elmander oynasa, o ne kadar başarılı olur bilinmez… Şüphesiz Elmander ve Baros çok farklı tipte iki oyuncu, doğrudan birbirleriyle karşılaştırmak yanlış. Biri güçlü, iyi şutör, topu ayağında daha iyi tutabilen ve sırtı kaleye dönük oynayabilen; diğeri süratli, sürekli patlama yapabilecek şekilde rakibini zorlayan, defansın arasına top isteyen ama topla çok rahat olmayan bir forvet. Fakat Galatasaray gibi daima gol atma baskısı olan bir takımda ileri uçta yalnız kalıyorsanız kim olursanız olun eleştirilmekten kurtulamazsınız diye düşünüyorum. Nitekim Elmander’in başarısının sırlarından birisi de takımın içgüdüsel olarak ileri oynama isteği ve ona yakın oynayan Sercan gibi bir oyuncunun sahada olmasıydı.

 

Umarım bu maçtaki son yarım saatlik görüntü, Galatasaray taraftarının, orta saha kadar hücumu da kalabalık tutan bir takım görme arzusunu giderme açısından bir başlangıç olsun. Kalabalık bir orta sahayla oynamanın avantajı, kanatlar çalışırsa ve orta sahadan da ceza sahası içine sürekli katkı gelirse ortaya çıkabilir ancak. Yani; 5 kişiden kurduğunuz orta sahanız ve bekleriniz sürekli hücuma ve defansa katkı yapacak şekilde efor sarfederse, hücumu da defansı da 10 kişiyle oynarsanız, modern tabirle oyunu iki yönüyle de oynayabilirseniz orta sahayı kalabalık tutmak tabiki avantajlı. Ancak, son 2 sezondur Galatasaray’da olduğu gibi oyunu ikiye bölünmüş bir halde, yardımlaşmasız oynarsanız tek forvetiniz maalesef yalnız forvet olmaktan kurtulamaz. Kazım gibi sadece top ayağına gelince kendini gösteren veya Sabri gibi yetenekli sınırlı oyuncularla oynuyorken hayalci olmanın ve kendimizi kandırmanın çok da bir anlamı yok. Galatasaray gibi rakiplerin sadece formasından bile çekindiği büyük bir takımda, hücumu ne kadar kalabalık tutarsanız, karşınızdaki takımın attığından bir fazlasını atma şansınız her zaman olacaktır. 1996’dan sonra gelen başarıların altında “hücum yapabilen defansif bir takım” değil “defans ve pres yapabilen hücumcu bir takım” felsefesinin yattığını unutmamak lazım.

 

Samsunspor maçı gösterdi ki, takımda ne her şey süper, ne de çok fazla endişelenilecek bir durum var.

 

Şimdi Galataray’ın en çok ihtiyacı olan şey kazanmak. Bu sıkışık fikstürde birbiri ardına gelirken maçlar, ne olursa olsun iyi futbol şartı olmadan kazanmalıyız. Kazandıkça moraller yükselecek, rakipler bizden daha çok çekinmeye başlayacak, Arena’ya çıkanların dizleri daha fazla titreyecek, takımda arkadaşlık yükselecektir.

 

Öne çıkan – çıkmayan, iyi – kötü isimleriyle Galatasarayımız dün, aslında iyi bir “futbolcu kadrosu” olduğunu gösterdi. Bu kadronun eksikleri olabilir. Ancak her şeyden önemlisi önce bu “futbolcu kadrosu”nu bir “takım” yapabilmek. Sürekli transfer yapmak hiçbir şeyi çözmüyor maalesef. Florya’nın toparlanması, taktiğin değiştirilerek hücuma daha fazla yüklenen bir anlayışın getirilmesi, eldeki futbolculardan bir takım yaratılması öncelikli hassasiyetlerimiz. Bunları yaparken de içinden geçtiğimiz süreci atlatabilmek adına artık kazanmayı alışkanlık haline getirmemiz lazım. Krizler yerini kendine güvenen bir Gaatasaray’a bırakınca da başarı gelecektir… Bunun için Yönetim’e, Fatih Hoca’ya ve ekibine güveniyorum.

 

Ben ve benim gibi renktaşlarıma bir maç sonrası huzurlu bir uyku hediyesi verdikleri için de hepsine teşekkür ediyorum.  

 

Saygılarımla,

 

Fırat ERÖZ





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
Son Girilen Makaleler
kabatasli
| 06 Şubat 2024 |
| 01 Şubat 2024 |
| 30 Ocak 2024 |
kabatasli
| 27 Ocak 2024 |
kabatasli
| 11 Ocak 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...