Makale Yaz
buldozer
Bu haberi yazdır
Rotamız istasyon
 Kas
26
 2012

Türkiye Kupası Balıkesir maçıyla başlıyor bizim için. Yıllardan beri bu kupaya hasret kaldığımız bir gerçek. Bu yüzden Fenerbahçe gibi daha ilk maçta as 11'imizle başlarsak bir itirazım olmaz. Fakat ''Oynamayan futbolcuları bu maçta oynatmayacaksın da ne zaman oynatacaksın?'' sorusu da yanıtsız kalır bu durumda.

Bu güne kadar özellikle Şampiyonlar Ligi maçları öncesinde sıkça rotasyona gittik. Anlamsız puanlar kaybettiğimiz de doğrudur. Ancak ne var ki bu yola başvurmasaydık, kritik maçlar öncesinde hiç beklemediğimiz sakatlıklarla da karşılaşabilirdik.

Rotasyon gereklidir. Sadece as oyuncuları sakatlıktan koruyucu bir kalkan olması açısından değil, hem onları dinlendirebilmek, hem rekabetçi bir ortam yaratmak, hem de kadrodaki diğer futbolcuları ''amaçlanan oyun anlayışına adapte edebilmek'' açısından da önemlidir. Ki bunun semereleri uzun vadede girenin çıkanı aratmamasıyla daha da iyi anlaşılacaktır. Sonuçta takım bütünlüğü dediğimiz olguda isimler değil anlayış önemlidir ve bu anlayışa ayak uyduramayan futbolcular da zaten eleneceklerdir. Fakat böylesi bir kanıya varabilmek için her şeyden önce onlara ''yeterli'' şansı tanımak gerekiyor.

Bugün Mourinho ikinci yarıda Kaka'ya bel bağlıyor fakat 1-0 kaybediyorsa, bu Kaka'nın suçu değil, geçmiş maçlarda skor 3-0 olmasına rağmen bile Kaka'yı oyuna almaması dolayısıyla Mourinho'nun hatası olarak açıklanabilir. Sonuçta futbolcuyu soğutmamak ve kariyeri ne olursa olsun onu daima hazır tutmak ve bu yüzden de onu sürekli rekabetle beslemek gerekir. Geçmiş maçlarda 3-0 öne geçtikten sonra Kaka'yı oyuna alacaksın ki, Kaka oyuna girdiğinde bir sonraki maçta ilk 11'de başlayabilmek adına varını yoğunu ortaya koysun. Mesele budur. Yoksa sürekli sabit bir kadro oturmuşluk açısında iyidir fakat rekabeti de öldürür. Bir gün sabit kadronuz rakip tarafından çözüldüğünde, rekabeti sekteye uğrattığınız için maçı da döndüremezsiniz.

Tabii rotasyonu Rafael Benitez gibi yaparsanız da olmaz. Zira isimler değişse bile anlayış sabit kalmalıdır. Eğer isimler değişince anlayış da değişiyorsa işte o zaman karman çorman bir tablo çıkar ortaya. Bu durumda böylesi çarpık bir yapıda futbolcuları rekabete sokmaktan söz edilmeyeceği gibi, oynamayan oyuncuları belli bir anlayışa adapte etmekten de söz edilemez. As futbolcularla bir takım olabilmişseniz sadece onları dinlendirirsiniz o kadar. Takım olamamışsanız ise isimleri sürekli değiştirerek mevcut anlayış dahil devamlı bir arayış içerisine girersiniz fakat zamanınız yetmez ve gönderilirsiniz ki bunun adı da zaten bir rotasyon sayılmaz. Çünkü rotasyon ''arayış'' amacıyla yapılmaz. En fazla ''görme ve tartma'' amacıyla yapılabilir.

İşte ben Fatih Terim'in bu amaçla yani mevcut oyun anlayışını bozmadan, oynamayan futbolcuları oynatarak Balıkesir maçında bir rotasyona gitmesini istiyorum. Hem futbolcuların birbirleriyle olan uyumunun görülmesini, hem de amaçlanan oyun anlayışına uygun olup olmadıklarının tartılmasını bekliyorum.

Yoksa as futbolcuları dinlendirip, onları sakatlıktan korumak amacıyla da yapılabilir rotasyon. Fakat benim beklentim bu amaçtan ziyade mevcut isimlerin uzun vadeli bir plana ne kadar uygun olup olmadıklarının tespit edilmesi yönünde. Bu yüzden bizim için Balıkesirspor maçı iyi bir fırsat olacaktır.

Böylesi bir rotasyon Türkiye Kupası'nı ya da Balıkesirspor'u önemsememek anlamına gelmez, bilakis bu daha çok, oynamayan futbolculara Fatih Hoca'nın ne kadar güven duyduğuyla alakalı bir durumdur. Ki ara sıra takıma bu tarz güven aşılayarak futbolcuları cesaretlendirmek gerekir. Sonuçta futbolcu da bir insandır ve en kolay gözüken maçta dahi kendisine forma verilmezse iç dünyasında bir güven bunalımı yaşayacak ve sonraki maçlarda da cesareti kırılacaktır. Kendisine şans verildiği taktirde ise kendisine duyulan güveni boşa çıkartmamak adına elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaktır. En basit tabirle Elazığ deplasmanında Burak ve Eboue yedek soyundu. Bu örnek bile başlı başına Umut ve Sabri'ye karşı duyulan güvenin, takdire şayan bir cesaret göstergesiydi.

Mesela ben Gökhan Zan-Dany ikilisini hiç görmedim ve merak ediyorum. Dany'nin 2016'ya kadar sözleşmesi var. Eldeki kadroda Semih'in dışındaki tek Türk stoper ise Gökhan Zan ve sanıyorum ki Türk stoper olarak Galatasaray da yedek kalmaya devam edecek ve bu süre zarfında da illa bu ikili oynayacaklardır. Peki neden bu maçta böylesi bir ilk denenmesin? İlla zorda kalmışken ve sıkışmışken mi bunu yapmak gerekiyor? Diyelim ki Semih'in sakat ya da cezalı olduğu haftalar oldu ve yabancı kontenjanı gereği de stoper bölgesine iki yabancı ayırmak istenmedi, bu hak diğer bölgelerde kullanılmak istendi. Bu durumda ne yapacağız?

Ayrıca bugüne kadar Dany hiç sağ stoper oynamadı. Ben Dany-Gökhan nasıl oynarla birlikte, bu durumu da değerlendirmek isterim.

Çağlar ve Ceyhun ise Gökhan gibi neredeyse tamamen yabana atıldılar. Bu futbolcular bu maçta oynamayacaklar da hangi karşılaşmada forma giyecekler? Bu yüzden Çağlar-Emre ve Ceyhun-Yekta ikilileri birbirlerini ne derece tamamlayabilirler? Bunu da görmek istiyorum.

As 11'imizde Eboue sağ bek oynuyor ve onun önünde de Hamit yer alıyor. Fakat Eboue'nin olası bir form düşüklüğünde o bölgenin Sabri'yle değerlendirilmesindense Hamit'i geriye çekip, Engin'i oyuna almak bana daha cazip geliyor. Bu durumda Hamit-Engin ikilisi ne kadar uyumludur? Bunu da merak ediyorum.

Sezon başında Furkan alındı. Bu futbolcuyu hiç görmedim. Sercan'ı da bu kadar soğutmak doğru olmaz. Günün birinde maçı döndürsün diye Sercan'ı oyuna soktuğunda Mourinho'nun düştüğü duruma düşebilir Fatih Terim. Sercan-Furkan ikilisini en genç ikili olarak görebilmekte yarar var. Zira bu yolla Galatasaray'ın geleceğindeki isimlerin kapasiteleri de tartılabilecek. Üstelik Furkan orta saha menşeli ve bu yüzden top rakipteyken orta alanı beşleyerek bize belki Necati'yi de anımsatabilecektir. İşte tüm bunların hepsini merak ediyorum.

Fakat dediğim gibi bunlar mevcut oyun anlayışının dışına çıkılmadan yapılmaya çalışılmalı. İsimler değişse bile anlayış sabit kalmalıdır. Aksi halde Türk Milli Takımı'nın Macaristan deplasmanındaki ne oynadığı belli olmayan, abuk sabuk futbolu gibi bir oyunla da karşılaşabiliriz. Fakat bizim şu anda iyi kötü oturmuş bir oyun anlayışımız var ve Rafael Benitez gibi derin bir arayış içerisine girmeye de ihtiyacımız yok.

Bizim ihtiyacımız sadece alternatifleri görebilmek, hangi futbolcuların kimlerle uyumlu olabileceklerini ya da oyun anlayışına hangilerinin uygun olup olmadıklarını tartmaya çalışmak, onları diğer futbolcularla bilinçli bir rekabete sokmayı hedeflemek ve bu yolla da onları futboldan soğutmamak olmalıdır. Sonuçta gelecek hesaplarında olmasalar bile böylesi maçlarda yeterli şansı onlara tanıyıp, en azındab B planı gereği onları her daim hazır tutmak gerekir.

Açıkçası ben futboldan az çok anlıyorsam,

(Hamit-Engin), (Gökhan-Dany), (Emre-Çağlar), (Ceyhun-Yekta) ve (Sercan-Furkan) ikililerinin ''özellik bakımından'' birbirlerini iyi tamamlayacaklarını ve uyumla anlaşabilme kapasitelerinin de son derece yüksek olduğunu düşünüyorum. Tabii asıl olan pratiktir ve bunu bir de pratikte görebilmek gerekir. Sonradan tekrar konuşuruz.

Bakalım bu futbolcuların gittiğimiz istikametteki payları ne olacak? Bir sonraki durakta hangi istasyona kadar taşıyabilecekler o topu? Ya da bir sonraki istasyona varabilecekler mi? Salı akşamı tüm bunları görebilmek umuduyla...

İmza: a-scorpion

Sevgiler...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
Son Girilen Makaleler
kabatasli
| 06 Şubat 2024 |
| 01 Şubat 2024 |
| 30 Ocak 2024 |
kabatasli
| 27 Ocak 2024 |
kabatasli
| 11 Ocak 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...