"Muslera sahada kimseyi tanımaz"
Galatasaray kaleci antrenörü Fadıl Koşutan, Muslera'yı anlattı: “Maç başladığı zaman gözü hiçbir şeyi görmez.”  
"Muslera sahada kimseyi tanımaz"

Fernando Muslera’nın hocalığını yapan, Galatasaray A Takım Kaleci Antrenörü Fadıl Koşutan açıklamalarda bulundu.

Futbol hayatım tamamen bir tesadüf eseri mahalle maçında başladı. Aslında benim asıl branşım basketboldu ve 17 yaşına kadar basketbol oynadım. O dönem mahalle maçları çok popülerdi ve gerçekten kıran kırana geçerdi. Bizim maçlarımızda kalecimiz çok gol yiyordu, bir gün 'Kaleye ben geçeceğim' dedim. Şans eseri mahalleye annesini ziyaret eden Adem Abi (Adem İbrahimoğlu) beni izlemiş. Maçın ardından bana 'Kaleci olmak ister misin' diye sordu. O günden sonra parklarda, bulabildiğimiz çim alanlarda beni çalıştırdı. 17 yaşında basketbolu bırakıp kaleciliğe başladım, 20 yaşında da profesyonel olarak kalecili oldum ve profesyonel futbol kariyerime adım atmış oldum.

'17 yaşına kadar futbola basketbol kadar ilgim yoktu'

Futbol hayatımın kaleci olarak başlaması tamamen bu olaydan geliyor. 17 yaşında kadar futbola basketbol kadar ilgim yoktu aslında. Mahalle maçlarında bizim için kazanmak ya da kaybetmek çok önemliydi. Onlar gazozuna maçlardan çok daha fazla anlam ifade ediyordu. En az 5 bin kişi izlemeye gelirdi. Komşu mahalleyi yenmek bizim için çok anlam ifade ediyordu. Ben sokaklarda oynayabilidğimiz, koşabildiğimiz o dönemin çocuklarından biriyim. Her şey böyle başladı ve kalecilik mesleğim oldu.

Kaleciler için hep ‘Sahadaki yalnız adam’ derler. Aynı zamanda tüm maçı kurtarırsanız bile bir hatalı gol, pek çok tepkiye sebep oluyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kalecilik sonradan kazanılan bir şey değil. Eğer profesyonel bir kaleci olacaksanız bununla başa çıkacak özelliklere sahip olmalısınız. Herkes dışarıdan sadece bir 90 dakika görüyor ama, kaleciler o 90 dakika içindeki en ufak bir hamleye bile hazır olmak için tüm hafta boyunca antrenman ve egzersiz yapıyorlar. Bir kaleci tüm maç çok güzel kurtarışlar yaptı, bir hatalı gol yedi, hemen 'eyvah'… Her maçta bir günah keçisi arıyoruz ve en kolayı olduğu için bunu kaleciye yüklüyoruz. Günümüz futbolunda artık bu anlayış değişiyor. Eğer bu sorumluluk sadece kalecilere yüklenecekse oyun bireysele döner. Takım oyunu oynuyorsak, yenilen golde de atılan golde de tüm takımın payı vardır.

Peki futbolculuktan antrenörlüğe geçiş hikayeniz nasıl başladı? 'Abi yapma, ben daha kaleciyim'

Futbol kariyerimin son dönemlerinde Galatasaray ’ın pilot takımı olan Beylerbeyi’nin şampiyonluk yaşayan kadrosundaydım. Haftada 2 gün Florya Metin Oktay Tesisleri’nde antrenman yapardık. Beylerbeyispor’da Ömer Kükner adında bir yöneticimiz vardı. Beni hep Galatasaray’ın A takımında kaleci antrenörü olarak gördüğünü söylerdi. Ben 'Yapma abi, ben daha kaleciyim' derdim. Dönüp bakıyoruz, şimdi Galatasaray'da kaleci antrenörüyüm. 2010 yılında profesyonel futbolculuk kariyerimin bitişinin ardından Galatasaray altyapısında hiçbir antrenörlük lisansım ve deneyimim olmadan kaleci hocalığına başladım. O zaman hocalarım bana 'Biz seni Galatasaray Spor Kulübü antrenörü olarak yetiştireceğiz' dediler. Öğrenme hayatım hiç bitmedi ve bitmeyecek. Bittiği an, bizim kariyerimiz de biter.

Fadıl Hoca Beylerbeyi, Galatasaray altyapısı derken bir gün Galatasaray A Takımı'nda antenörlüğe başlıyor. Ona A Takım'ın kapılarını açan 'kapıyı' aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Yalnız mecazi anlamda değil, gerçekten A Takım'ın kapılarını açmış. Gelin şimdi içinde Fatih Terim, Taffarel ve Muslera'nın yer aldığı bu ilginç hikayeyi Fadıl Hoca'dan dinleyelim.

Bu benim için antrenörlük kariyerimin dönüm noktalarından biri. Ben altyapıyı çalıştırırken, A Takım’a teknik direktör olarak Fatih Terim ve kaleci antrenörü olarak Claudio Taffarel geldi. Taffarel bir gün benim antrenmanımı izlemiş, ardından benimle bir konuşma da yaptı. Ertesi gün ben de A Takım idmanını iki sahanın arasındaki kapıdan izlerken, Taffarel beni yanına çağırdı. Antrenmanı beraber sürdürmeye başladık. Bu benim için müthiş bir duygu, elim ayağım titriyor adeta. Kalede Muslera, yanımda Taffarel ve az ileride Fatih Terim… Böyle bir üçgenin içinde buldum kendimi. Kısa bir süre sonra Taffarel’in beli tutuldu ve içeri gitmek zorunda kaldı. Ben Muslera, Aykut (Aykut Erçetin), Ufuk (Ufuk Ceylan) ve Eray (Eray İşcan) ile birlikte kaldım. Tam o anda Muslera bana 'Sen hoca, biz öğrenciyiz. Sen ne yaptırırsan biz onu yapacağız' dedi. Ardından Fatih Terim’in arkasını döndüğünü ve 'Tafo! Bana iki kaleci gönder' dediğini duydum. Muslera bu sefer 'Kimi istersen gönder, problem yok' dedi. Ben de Ufuk ve Aykut’u gönderdim. Taffarel’in sakat olduğu süreçte de antrenman programlarını ben uygulattım.

Muslera'dan Taffarel'e tavsiye: Fadıl Hoca'da bir şeyler var, yanına al ve yetiştir!

O dönem Muslera, benim için Taffarel’e 'Bu çocukta bir şeyler var, yanına al' şeklinde konuşuyor. Taffarel ise bunu olumlu karşılayıp Fatih Terim’e iletiyor. Fatih Hoca da 'Al, Fadıl Hoca’yı yetiştir' diyor. İşte biz bu şekilde henüz 2012 yılında dünyada ilk defa çift kaleci antrenörü ile çalışan takım oluyoruz. Şimdi dünyadaki tüm üst düzey takımların departmanlarında 2 kaleci hocası var. Tabii ki bu süreçte kulübümün desteğiyle Avrupa’ya giderek UEFA A, B ve Pro Lisans eğitimlerini de aldım. O dönemde bu lisanslara sahip tek kaleci antrenörü bendim. Ben Galatasaray’da hem hoca, hem de öğrenci oldum.

Brezilya Milli Takımı'nın kalesini korumuş, Galatasaray ile 2000 yılında UEFA Kupası'nı kaldırmış efsane kaleci Claudio Taffarel'in de Fadıl Hoca'nın kariyerinde büyük bir izi var. Fadıl Hoca, Taffarel ile olan ilişkisini için şunları söylüyor:

Taffarel bana hiçbir zaman asistan demedi. 'Sen asistan değilsin, kaleci antrenörüsün' dedi. Ağır ve zor diyebileceğimiz performans - kuvvet antrenmanlarını bile bana bırakırdı. Bazen 'Bugün ben sana yardımcı olacağım' diyebilecek kadar büyük bir insandı. Bunların anlamı benim için çok büyük. Brezilya Milli Takımı’nı çalıştırmak için Brezilya’ya gittiği dönemde kendisine yöneltilen 'Galatasaray ne olacak' sorusuna 'Ben size Fadıl’ı bırakıyorum. Benimle eşit olduğunu, ama beni geçeceğini de biliyorum. Ben milli takımdayken Galatasaray’daki antrenmanların sekteye uğramayacağını biliyorum. Siz de hocanıza güvenin ve inanın' şeklinde yanıt verdi. Ben size Taffarel’i anlatamam, Taffarel’i yaşamak lazım. Taffarel insanlık, abi ve hoca olarak benim için bir rol model. Hala onun izlerini taşıyor, bana bıraktıklarıyla devam ediyorum.

Uzun bir süre yerli ve yabancı pek çok teknik direktörle birlikte büyük bir camiada çalıştınız. Bu size ne gibi tecrübeler kattı, zorlukları var mı?

Bunların hepsi farklı kültürler, farklı bakış açıları ve farklı yorumlar demek. Herkes bir şeyler öğrenmek için Avrupa’ya gider ama Galatasaray’da öğrenme fırsatı bizim ayağımıza geldi. Ben de her zaman yakından takip ettim ve gözlemledim. Öğrendiklerime kendi yorumlarımı, yaşanmışlıklarımı, tecrübelerimi katarak bana özgü, kendime has bir stil ve antrenman metotları geliştirdim. Yabancı bir teknik direktörle çalışmanın ekstra bir zorluğu yok çünkü bir ekipsiniz ve ortak bir hedef için mücadele ediyorsunuz. Hepimiz birbirimize yardım etmeye çalışıyoruz. Onlar nasıl hedefe ulaşmak istiyorsa, yerli hocalar da hedefe ulaşmak istiyor. Buradaki en önemli nokta herkesin birbirine olan saygısı ve desteği. Başarının nereden geleceği belli değil. Göz ardı edilen en ufak bir detay, farklı bir kişiden ya da antrenörden gelebilir. İşte o detayı yakalamak sizi başarıya götürür. Ben tüm hocalarımla gayet uyumlu çalıştım. Hepsiyle bir hedefe kilitlendik. Bu hedefleri bazılarıyla yakaladık, bazılarıyla yakalayamadık ama sonuçta tek bir amaç vardı: Galatasaray’ın başarısı.

Fernando Muslera, 2011 yılında Galatasaray'a katıldığından bu yana ülkemizdeki en iyi kaleciler arasına adını yazdırdı. Fadıl Hoca, 11 yıldır birlikte çalıştığı Uruguaylı kaleciyi bize şu sözlerle anlatıyor:

Muslera’nın size anlatabileceğim bir sürü yönü var ama en önemli özelliği adamlığı.Hani 'Adam gibi adam' diyoruz ya hep, işte tam da öyle biri. Maç başladığı zaman, ilk düdükten son düdüğe kadar gözü hiçbir şey görmez. Tek göreceği şey hanemize yazılacak 3 puan. Sahada kimseyi tanımaz.Tek hedefi var, o maçı kazanmak. Son düdüğe kadar yapılması gereken her şeyi en fazlasıyla, zirveye kadar zorlar. Son düdükten sonra da farklı bir Muslera görürsün. Maç içerisinde bağırır, çağırır, kızar, çıldırır, vurur ama son düdükten sonra 'Bu dakikadan sonra yapacak bir şey yok, yapılacak her şeyi yaptım' der.

Muslera'nın bir felsefesi var: 'Ben çalışırım, çalışırsam varım'

Muslera bizim kültürümüzle yakından ilgilenen birisi. Onun Tek söylediği şey 'Çalışmak'. 'Ben çalışırım, çalışırsam varım' felsefesiyle hareket ediyor ve yaşıyor. Ülkemizde efsane olmuş bir kaleci ancak hala çalışmaya ara vermiyor. Ben Muslera’yı bir gün bile vazgeçerken, çalışmaktan kaytarırken görmedim. Ayağı kırıldığı zaman, literatüre dünya rekoru olarak da girmiş olabilir, 7. ayda sahaya çıktı. Başarısının sırrı çok çalışmak.

'Manchester United, antrenman programımız için bizimle iletişime geçti'

Muslera ile birlikte fitlight kullanarak yaptığımız bu çalışmaların ardından, Manchester United gibi bazı Avrupa takımları, son dönemde futbola önemli yatırımlar yapan Bosna-Hersek ve Sırbistan gibi ülkeler bizimle işbirliği yapmak ve destek almak için iletişime geçtiler. Bosna - Hersek Futbol Federasyonu, bu çalışmaları eğitim programlarına dahil edebilmek adına bilgi alışverişinde bulunmak istedi. Yine Uruguay'dan bu işlerle ilgilenen pek çok doktor, fitlight ile yapılan bu çalışmaları antrenman programlarına nasıl dökebilecekleri konusunda Muslera ile iletişime geçti.

Gelelim futbol teknolojilerine. VAR sistemi, gol çizgisi gibi teknolojileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu teknolojiler furbolun ruhunu öldürdü mü?

Biz VAR’dan en büyük darbeyi aslında Muslera’nın sakatlığında aldık. 5 metre kadar ofsayt olan bir pozisyondu. Hakem arkadaşlara 'Devam et' deniyor ama bazı şeyler net, bariz bir ofsaytı devam ettirmenin bir anlamı yok. Siz orada devam ettirdikten sonra size çok büyük bir zaman kaybı olarak dönüyor bu. İşte 'Teknolojini futbolun ruhunu öldürdü' dedikleri nokta o, zaman kaybı. Futbolcular bekliyor, soğuyor. Gol sevinçleri bile eskisi gibi olmuyor. VAR’dan gelen gol kararı sonrası yapay bir sevinç oluyor. Ofsayt çizgilerindeki noktalar da çok farklı anlamlar ifade edebiliyor. Yorumun olduğu her yerde bence hatalar vardır. Futbolun içinden gelen biri olarak, VAR’ın penaltı dediği karara ben penaltı olarak görmeyebiliyorum.

'Bize faydalı olacak tüm teknolojileri kullanmaya hazırız'

Ben bir tek gol çizgisi teknolojisini verimli buluyorum çünkü gol çizgisi tamamen bir matematiktir. Top çizgiyi geçerse seni onaylıyor. Orada bir yorum yok. Ve sadece gol çizfisi teknolojisi yeterli diye düşünüyorum. Dünya dönüyor, teknoloji hızla değişiyor. Biz bunları yakından takip edip bize faydalı olacak tüm teknolojileri kullanmaya hazırız.

Peki sizce neden futbolun içindeki yardımcı teknolojiler ilerledikçe ülke futbolumuz daha geriye gidiyor? Milli Takım, takımlarımızın Avrupa başarıları, ülke puanına baktığımız zaman…

Türkiye’deki nüfus oranına baktığımız zaman az sayıda futbolcu çıkıyor. Milli Takım’da oynayan futbolcularımız arasında da gurbetçi oyuncuların sayısı daha fazla. Bizde mahalle futbolu bitti. En büyük süzgeç mahalle maçlarıydı. Ben de oradan çıkan biriyim. Siz mahalle maçında bir takım yaparken, top sizinse en iyi oyuncuları alırdınız. En büyük seçici mahalledeki abileridir. Takımın iyi olmazsa mağlup olacaksın, sonuç olarak en yetenekli oyuncuları alıyorsun. Diğerleri de farklı yollara gidiyorlar. Şimdi bizim çocuklarımızın oynayacağı hiçbir yer kalmamış. Biz tüm gün sokaklarda futbol, basketbol, voleybol oynardık. Mahallelerde zaten altyapı antrenmanları ve maçları yapardık ama artık o mahallelerin yerini büyük binalar aldı. Teknoloji, bize yardım etmeli. İnsanlığımızın önüne geçmemeli.

Performans ölçümleri, analizler, beslenme programları… Bunlarla birlikte yeteneği daha kısıtlı olan bir genç kaleci, daha iyi yerlere gelebiliyor mu?

Tabii ki artık bir tık daha yukarıya gidebiliyor. Artık her şeyin birbiriyle bağlantısı var. Beslenmenin fiziğiyle, dinlenmenin performansla… Kaleciler, bu teknolojik imkanlar ve yardımcı faktörler sayesinde performansını artırabilir ancak kalecilikte tek bir parametreye bakamayız. Pek çok parametrenin bir araya gelmesi ve bir bütün olması gerekiyor. İyi bir matematikçi olması lazım. Aldığı pozisyonda bile bir açı var.

Aynı zamanda mental olarak güçlü olmalı. Eğer o gün maçta kötü bir performans göstermişse, sosyal medyadaki tepkilerle baş edebilmeli. Kötü bir maç sonrası arkadan konuşulanları özümsemek, onlardan sıyrılabilmek sağlam, çelik gibi sinirler gerektiriyor. Sadece kaleci gözüyle bakarsak da yanılırız. Bir sporcunun her yönüyle dimdik ayakta durabilecek, hem fiziksel hem psikolojik altyapı ve bunları yönetebilecek bir beyne ihtiyacı var.

Son olarak, bu sezonki hedefleriniz ve eklemek istediğiniz bir mesaj var mı?

Kendi branşımız açısından, kalecilerimizin performansının çok az sayıda inişler olmasını hedefliyoruz. Ne kadar az inişli bir performans grafiği yakalarsak, kalecilerimiz de takıma o kadar yüksek performans sağlar. Elbette düşüşler olacaktır ancak amacımız bunu küçük geçişlerle telafi etmek ve performans çizgisini en yukarıda tutmak. Bunlarla birlikte takımımıza katkı sağlamış oluyoruz. Tüm ekip olarak herkes şampiyonluk için mücadele ediyor. En büyük hedefimiz şampiyon olmak.

Taraftarımız bizim en büyük destekçimiz. İyi günde ve kötü günde. Biz onlardan aldığımız güçle bu heyecanı yaşıyoruz. Son maçlarımızda son dakikaya kadar bırakmadılar ve bizi desteklediler. Sonuçlarını da Konyaspor ve Gaziantep maçlarında gördük. Son dakikaya kadar takımımıza her zaman tam destek bekliyoruz. (Webtekno)

 

 



Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
En çok okunan haberler