Linderoth ile çok özel!
 
Linderoth ile çok özel!
Türkiye Futbol Federasyonu'nun yayın organı Tam Saha dergisinden Nihat Özten ile röportaj yapan Tobias Linderoth, Marsilya'da doğdu, ülkesi İsveç'in yanı sıra Hollanda, Norveç, İngiltere ve Danimarka'da top koşturarak gerçek anlamda bir uluslararası oyuncu oldu. 2006 ve 2007'de İsveç'in en iyi orta saha oyuncusu seçildi. Futbolcu bir babanın oğlu olmanın kazandırdığı "takım oyuncusu" kimliğini Galatasaray'da tüm ağırlığıyla hissettiriyor. Turkcell Süper Lig'le ilgili olarak "Rakiplerde gözlemlediğim en önemli şey taktik anlayışın pek ön planda olmayışı. Genel olarak futbolcuların kişisel yetenekleri, teknik becerileri öne çıkıyor" değerlendirmesini yapıyor.

Profesyonel bir futbolcunun, Anders Linderoth'un çocuğu olarak dünyaya gelmek acaba insana futbolcu olmaktan başka bir seçenek bırakmıyor mu? Babanın futbolcu olması geleceğini nasıl yönlendirdi?

Tabii ki babamın futbolcu olmasının benim üzerimde çok büyük bir etkisi oldu. Ben babamın futbolculuğuna da antrenörlüğüne de tanıklık ettim. Küçüklüğümden beri babamın takımlarının içinde büyüdüm ve bunun benim futbolculuğum üzerinde etkisi çok fazla oldu.

O zaman seni kim keşfetti diye sormak yanlış olur herhalde. Peki, babanın futbol karakterin üzerindeki somut etkileri nelerdi?

Babam bana hep yardımcı oldu. Kendisi önemli bir oyuncuydu ve en değer verdiği şey takım oyunuydu. Bana da sürekli olarak bir takım oyuncusu olmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu anlattı. Bir takım oyuncusunun yapabileceği görevleri, yapması gereken işleri uzun uzun anlattı ve açıkçası bu öğütlerden çok faydalandım.

Altyapı eğitimine ülkende başladığını biliyoruz. Ancak 16 yaşında Feyenoord'un altyapısına gitmişsin. Bu kadar genç yaşta başka bir ülke takımının altyapısına gitmek çok alışılmış bir durum değil.

Evet, çok genç yaşta Feyenoord'un altyapısına gitmiştim ve benim için çok ilginç bir tecrübeydi. Ama o yaşta başka bir ülkenin takımına gitmenin aslında benim için en iyi şey olmadığını çok kısa zamanda fark ettim. Çünkü o kadar genç bir oyuncu olarak her şeyden önce vatan ve aile özlemi çekiyorsunuz. Orada kaldığım kısa sürede çok büyük sıkıntılar yaşadığımı söyleyebilirim.

Henüz zirveye çıkmadım

Hollanda, İsveç, Norveç, İngiltere ve Danimarka'da futbol oynadın. Kariyerin açısından zirveye çıktığın nokta hangisiydi? Kendini hangi takımda mutlu hissetmiştin?

Öyle zannediyorum ki ben henüz gelebileceğin en üst noktaya gelmedim. Dilerim de gelmemişimdir. Zira almam gereken çok yol, yapmak istediğim çok şey var. Ama kendimi en rahat hissettiğim yer olarak Danimarka'yı söyleyebilirim. Kopenhag'da oynadığım 3 sezon içerisinde 2 Danimarka Kupası, 1 Lig Şampiyonluğu, 1 kez de Kraliyet Kupası kazandık. Daha birçok ödüller aldık. Bir futbolcunun kariyeri de kazandığı başarılarla ölçüldüğüne göre şimdiye kadar en başarılı olduğum, kendimi en mutlu hissettiğim yerin Kopenhag olduğunu düşünüyorum.

İngiltere'de üç sezon kaldın ancak 40 maçta oynayabildin. Bunun nedeni neydi?

Benim için bu gerçekten zor bir dönemdi. Her şeyden önce çok gençtim ve beni Everton'a getiren teknik direktör çok kısa süre sonra başka bir takımla kontrat imzalayarak ayrıldı. Takımın başına gelen teknik adam beni pek iyi tanımıyor, yeteneklerimi bilmiyordu. Onun tercih ettiği bir oyuncu değildim belki ve çok uzun süre oynamadım. Fakat Everton'daki ikinci sezonumda İsveç Milli Takımı ile Dünya Kupası'nda oynadım ve başarılı bir dönem yaşadım. Ancak kısa bir süre sonra dizimden çok önemli bir sakatlık geçirdim. Uzun zaman da sakat kaldım ve dolayısıyla hiç oynama şansım olmadı. Ama Everton'daki üçüncü sezonumda peş peşe ilk 11'de yer almaya başladım ki zaten o üç sezon boyunca benim en fazla maç oynadığım tarih de bu sonuncu seneye tekabül eder. Fakat her şeyden önemlisi şu, ben kendimi İngiltere'de evimde hissetmedim. O yüzden de benim için mutlu, verimli bir dönem olduğunu söyleyemem.

İngiltere'nin ardından Danimarka'da da üç sezon kaldın ve bu defa Kopenhag'da 127 maça çıktın. Biraz önce de söylediğin gibi bir çok kupa kazandın. Aradaki bu olumlu fark nereden kaynaklandı?

Kopenhag'a gitmemin en önemli nedenlerinden biri İsveçli antrenörleri Hans Backe'ydi. Backe beni, ben de kendisini yakından tanıyordum. O yüzden Kopenhag'a gitmeyi tercih ettim ve öyle zannediyorum ki kendisiyle olan tanışıklığımız benim orada başarıyı yakalamamdaki en büyük etkendi.

Kendimi oyuna veriyorum

2002 Dünya Kupası'nda bir maçta 14.6 kilometre koşarak rekor kırdın. Sana "Terminatör ve "Biyonik Adam" deniliyor. Bu özelliği kazanmak için neler yaptın?

Ben bu yeteneklerin sadece fiziksel becerilerden kaynaklandığını zannetmiyorum. Çünkü bizim düzeyimizde futbol oynayan oyuncuların hepsi aşağı yukarı aynı antrenmanı yapar ve yaklaşık olarak aynı güce sahiptir. Benim diğer oyunculardan ayırıcı özelliğimin biraz daha zihinsel olduğunu düşünüyorum. Ben kendimi oyuna biraz daha itmeyi becerebiliyorum. Ayrıca küçüklüğümden beri de çok çalışıyorum. Her zaman kendimi biraz daha geliştirmeye, biraz daha ileriye gitmeye gayret ettim. Bunun da geldiğim noktada mutlaka etkisi vardır.

İki Dünya Kupası, bir de Avrupa Şampiyonası finalleri yaşadın. Bir oyuncunun kariyeri açısından oldukça önemli deneyimler. Finallerdeki ortamdan biraz söz eder misin? Lig maçlarının ve elemelerin ötesinde finallerde oynamak ne kazandırıyor oyuncuya?

Turnuvalar çok kısa dönemde sizden çok yüksek performansın beklendiği yerlerdir. Bu nedenle turnuvalara oyuncu olarak apayrı bir hazırlık içerisinde gidiyorsunuz. Özellikle uluslararası turnuvalarda milli takımınızın forması altında oynarken arkanızdaki tüm milletinizi de temsil ediyorsunuz. Bir yandan bu gururu yaşarken bir yandan da çok kısa bir dönemde ülkenizi en iyi şekilde temsil etmek zorundasınız. Bunun sağladığı motivasyon çok farklı.

Galatasaray'ın teklifini fazla düşünmedim

Galatasaray'dan daha önceleri de transfer teklifi almıştın. O zaman değil de neden bu sezon geldin? Galatasaray'dan ilk teklifi aldığında neler düşünmüştün?

Galatasaray'ın iki yıldan beri benimle ilgilendiğini biliyorum. Fakat daha önce kendileriyle direkt temasa geçme şansımız olmamıştı. Çünkü her şeyden önce bir transferin gerçekleşmesi için kulüplerin birbiriyle anlaşması gerek. Bu yaz Galatasaray'ın tekrardan benimle ilgilendiğini duyunca transfer için aslında çok da düşünmedim. Çünkü Kopenhag'da çok iyi üç sezon geçirmiştim ve artık yeni bir tarzda futbol oynamaya, kendimi daha da geliştirmek için futbol ortamımı değiştirmeye ihtiyacım vardı. Teklif de Galatasaray gibi büyük bir takımdan gelince pek düşünmeden geldim.

Bu sırada başka transfer teklifleri de almış mıydın?

Bir-iki teklif daha geldi ama hiç birisi sonuca yaklaşan teklifler değildi. Gelen teklifler arasında en ciddisi Galatasaray'ınki olduğu için ben diğerleri üzerinde hiç düşünme isteği hissetmeden Galatasaray'a "evet" dedim.

Buraya gelmeden önce Türkiye, İstanbul ve Galatasaray'la ilgili kafanda nasıl bir imaj vardı? Geldikten sonra fikirlerinde ne gibi değişimler yaşadın?

Daha önce bir milli maç nedeniyle Türkiye'ye gelmiş, İstanbul'u tanıma ve Ali Sami Yen Stadı'nda bir kez oynama şansına sahip olmuştum. Tabii ki yeni bir ülkeye gitmeden önce insanın kafasında bazı soru işaretleri oluyor. Fakat ben önceden edinilen fikirlerin, kafada yaratılan imajın değişebileceğini yaşadığım önceki tecrübelerden dolayı biliyordum. Buraya geldikten sonra Türkiye ve İstanbul için edindiğim ilk izlenimlerim sürekli olarak pozitif yönde gelişiyor. Galatasaray'a geldiğim için oldukça mutluyum.

Türk medyasının ilgisi konusunda ne düşünüyorsun? İskandinav medyası ile Türk medyası aynı mı?

Her şeyden önce hiçbir İskandinav takımının antrenmanını, Galatasaray'ın antrenmanını izleyenler kadar fazla gazeteci ve televizyoncu takip etmez. Bu durum gerçekten çok ilginç. Fakat Türkiye'de futbola genel olarak ilgi çok fazla ve medyanın bu yoğun ilgisi insanların futbola olan ilgisinin artmasına neden oluyor. Bence bu çok önemli bir şey. Türk insanının futbola olan büyük ilgisi ve sevgisi beni çok etkiliyor.

Türkiye'de taktik anlayış geri planda

Farklı liglerde oynamış bir oyuncu olarak, Turkcell Süper Lig'in futbol kalitesini nasıl değerlendiriyorsun?

Bence Turkcell Süper Lig'in içinde bulunduğu durum gerçekten çok iyi. Geride kalan haftalarda karşı karşıya geldiğimiz rakiplerde gözlemlediğim en önemli şey taktik anlayışın pek ön planda olmayışıydı. Genel olarak futbolcuların kişisel yetenekleri, teknik becerileri öne çıkıyor. Türkiye'de teknik yönden becerikli oyuncuların sayısının çok yüksek olduğunu her maçta yeniden gözlemleme şansına sahip oluyorum. Şimdiye kadar karşılaştığımız rakiplerin hepsi son derece güçlü takımlardı ve maçların tümü son derece yüksek seviyede oynandı.

Bizim ligimiz Avrupa'nın neresinde? Oynadığın liglerle arasında bir kıyaslama yapar mısın?

Şimdiye kadar oynadığım ligler arasında bence en iyisi İngiltere Premier Ligi'ydi. Türkiye'de özellikle ligi sürükleyen 3-4 takımın da katkısıyla Turkcell Süper Lig'in benim tanıdığım İskandinav liglerinden daha yüksek bir seviyede olduğunu düşünüyorum. Ama yine de böyle bir değerlendirme yapmak çok zor. Çünkü bakın Helsingborg'a karşı UEFA Kupası'nda oynadık ve sonuçta şanssız bir yenilgi aldık. Bu durumda ligler arasında bir değerlendirme yapmak kolay mıdır, açıkçası ondan da pek emin değilim.

Takım arkadaşların arasında seni en çok etkileyen oyuncu hangisi?

Galatasaray'da çok önemli oyuncularla birlikte oynuyorum. Onlardan birini veya ikisini seçebileceğimi zannetmiyorum. Daha önce tanımadığım o kadar çok oyuncu var ki, neredeyse bütün oyuncular benim için yeni. Hepsini yeni yeni tanıyorum ve şimdiye kadar tanıdığım oyunculardan da çok etkileniyorum. Çok yetenekli oyuncularımız var.

Ön libero takımın sigortası

Oynadığın ön libero mevkii belki gösterişsiz ama kilit bir görev üstlenmene yol açıyor. Bir ön liberoyu diğer oyunculardan ayıran en önemli özellikler nelerdir?

Her şeyden önce çok çalışmak zorundasınız. Sahadaki pozisyonunuzu korumak çok çok önemli. Taktiksel ve fizik olarak da hep güçlü olmanız gerekiyor. Bir yandan defansı birlikte ve güçlü bir şekilde tutmaktır göreviniz, diğer yandan da orta sahanın bütünlüğünü sağlamak zorundasınız. Bu nedenle hem kendi bölgenizi savunmak çok önemli hem de sizin önünüzde oynayan gerek orta saha, gerekse forvet oyuncularına her zaman destek olmanızın gerektiğinin bilincinde olmalısınız. Özellikle de rakip takım kontratağa kalkmaya yeltendiğinde bunu engelleyecek en önemli kişi sizsiniz. Takımın adeta sigortasısınız.

Dünyada ve Türkiye'de beğendiğin ön liberolar hangileri? Galatasaray'ın gençlerinden Mehmet Topal ve Mehmet Güven hakkındaki düşüncelerin neler?

Chelsea'den Makalele ve Barcelona'dan Yaya Toure'yi çok beğeniyorum. Türkiye'de ise her ne kadar defansif ön libero sayılmayacak olsa da Mehmet Aurelio çok önemli bir oyuncu. Makalele ve Toure'nin tamamen defansif oynadıklarını düşünürsek, onlarla Aurelio arasında bir fark olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. Mehmet Topal ve Mehmet Güven ise çok genç ve oldukça yetenekli oyuncular. İkisi de oynadıkça daha iyi olacak.Galatasaray'ın geleceğinde bu oyuncuların çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Galatasaray birçok takımın aksine tek ön liberoyla oynuyor. Bu durum senin performansını nasıl etkiliyor?

Evet bu sezon biz genellikle tek ön libero, iki bazen de üç hücuma yönelik orta saha oyuncusuyla oynadık. Fakat bizim özellikte Turkcell Süper Lig'de oynadığımız tüm maçlarda her şeyden önce oyunu kontrol etme zorunluluğumuz var. Ve bu nedenle bence en uygun taktikle oynuyoruz aslında. Fakat Avrupa'da oynadığımız maçlarda zaman zaman bunun değişmesi gerektiğini gördük ve gerçekten değiştirdiğimiz zamanlar da oldu. Bence şu anda oynadığımız sistem Galatasaray için en uygun olan sistem.

Lige çok iyi bir başlangıç yapmıştınız ama UEFA Kupası'nın grup maçlarında beklenmedik biçimde kötü sonuçlar aldınız. Bu gerilemeyi neye bağlıyorsun?

Bence Bordeaux'ya karşı son derece iyi bir oyun oynadık ve birçok gol fırsatı yakaladık. Fakat o gol fırsatlarını ne yazık ki değerlendiremedik. Avrupa maçlarında zaten elinize çok az fırsat geçtiği için bunlardan azami ölçüde faydalanmak zorundasınız. Bunu yapamadığımız için Bordeaux tarafından çok çabuk cezalandırıldık ve kötü bir sonuç aldık. Helsingborg ise bize karşı gerçekten zeki bir taktikle oynadı. Aslında biz de onların nasıl oynayacağını biliyorduk. Fakat bu oyun tarzı zaman zaman karşı konulması gerçekten güç bir oyun anlayışı. Kontrataklarla kalemize gelmek istediler ve o gün bunu iyi becerdiler. Biz o gün oyun 2-1'ken dahi birçok fırsat ele geçirdik fakat yararlanamadık. Ne yazık ki Helsingborg yakaladığı kontratak fırsatlarını değerlendirdi.

İnsanın ülkesinin takımına karşı oynaması zor bir durum ama sen bir de babanın eski takımına karşı forma giydin. İnsan bu tip maçlarda duygusal olarak neler yaşıyor?

Evet, Helsingborg bir İsveç takımı ama benim onlara karşı herhangi bir duygum yoktu. Babam da o takımda çok eskiden oynamıştı. Ancak benim o takımda çok iyi arkadaşlarım var. O maçta onlara karşı oynamanın keyfini çıkardım. Daha önce başka ülkelerin takımlarında forma giyerken, İsveç takımlarına karşı defalarca mücadele etmiştim. Yani bu konuda tecrübeli sayılırım. Ama onun dışında İskandinav takımlarına karşı başka ülkelerin takımlarında oynamanın her zaman belli zorluklarının olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü çok organize, çok disiplinli oynarlar, her zaman sistemi muhafaza etmek için birlikte çok sıkı çalışırlar.

Bundan sonraki hedeflerin neler?

Umarım sezon sonunda ligi şampiyon olarak bitiririz. En önemli hedeflerimden biri bu. İsveç Milli Takımı'nda ise sakatlığım nedeniyle son iki maçta oynayamadım. Fakat çok sevinçliyim, çünkü İsveç, Avrupa Şampiyonası'na kalmayı garantiledi. Bu yaz için önümde bir de İsveç Milli Takımı'na dair bir hedef var. Mümkün olduğunca iyi bir Avrupa Şampiyonası çıkarmak istiyorum.

Kariyer olarak ulaşmak istediğin bir hedef var mı?

Sürekli yeni bir şeyler öğrenmenin, kendini geliştirmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sahip olduklarımın üzerine yeni bir şeyler katabildiğim sürece futbol oynamaya devam edeceğim. Bir gün yeni şeyler kazanamadığım, yeni şeyler öğrenemediğim zaman futbolu bırakmayı düşünebilirim. Fakat şu sıra öyle bir niyetim yok. Bence bir futbolcu için en önemli şey ödüller kazanmaktır. Şampiyon olmak, kupalar kazanmak, finallerde oynamak, takımıyla birlikte başarıdan başarıya koşmaktır. Şu anda benim kendi geleceğim için öngördüğüm, bu hedeflere ulaşmak.

İstanbul'un tek kötü yanı trafik

İstanbul'daki yaşamın nasıl? Beklentilerin dışında şeyler yaşadın mı?

İstanbul'da her gün yeni bir şey yaşıyorsunuz. Sanırım bu herkes için geçerlidir. Çok büyük bir şehir ve insana sürekli yeni bir şeyler sunuyor. Bence tek kötü tarafı trafik sıkışıklığı. Şehri yakından tanıdıkça daha da çok seveceğimi düşünüyorum.

Futbolun dışında neler yaparsın?

1 yaşında bir kızım var, o yüzden bu soruya cevap vermek çok kolay. Futbol dışında kalan zamanımın tümünde kızımla ilgilendiğimi söyleyebilirim. Antrenman veya maçtan sonra hemen ona koşuyorum. Eşimin de vaktinin büyük bir kısmı onunla geçiyor. Dışarı çıktığımız zaman hep kızımızla birlikteyiz. Yeni bir şehirde, yeni bir ülkedeyiz ve bu yeni yerde mümkün olduğunca çok fazla şeyi görmeye gayret ediyoruz.

Kaynak: Nihat Özten/Tam Saha



Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
En çok okunan haberler