Kral'dan şampiyonluk hikayesi

 

Milliyet
Kral'dan şampiyonluk hikayesi
Ligde ikinci yarının ilk maçında Konya'ya gidiliyordu, ama yine kriz vardı. Bu kez Tomas gitmek istemiyordu. Yalçın'ın oynadığı ve talihsiz bir şekilde sakatlandığı bir karşılaşmaydı, ancak 17 yaşındaki Aydın'ın son dakikada attığı golle her şeye rağmen kazanmayı bildik. Düşünün şampiyonluğa gidiyorsunuz ve henüz ilk maçını oynayan bir gencin golüyle kazanıyorsunuz. Aslında bu sezon son dakikalara sığan bir çok golümüz var.. Aydın'ın golü, Marek'in Denizli'de attığı golün Denizli'yi de aşağılara itmesi... Ve son haftada Denizli'nin risk taşıyarak Fenerbahçe'ye karşı çıkması... Bunları kaderin yazısı olarak yorumluyorum.

Necati çok etkilendi

Konya dönüşü uçakta tatsız bir olay yaşandı. Necati ile oturuyoruz, arada koridor var. Ben bir şey okurken, Necati büyük bir panikle ayağa kalktı. 'Birisi bana yumruk attı' dedi. 'Kim attı?' diye sordum, 'Birisi arkadan yumruk attı' diye tekrarladı. 'Şaka yapma, otur yerine' deyince, 'Abi inan bana birisi kafama vurdu' dedi. Tabii biz hemen fırladık arkaya doğru. Çok dar bir ortam olduğu için ayırdılar hemen. Olması mümkün olmayan bir şey yaşandı. Bir sinir harbi, gerginlik, yanlış anlaşılma. Sonra polisler aldı, götürdü ve olay kapandı. Kar yağınca uçak da kalkamadı ve orada kaldık. Necati olaydan doğal olarak çok etkilendi. Hasan Şaş o sırada onunla sürekli konuştu. Bu durumu çabuk atlatması için elimizden geleni yaptık.

Antrenmanı sen yaptır!

Fenerbahçe, Rize ile berabere kalırken biz de Malatya'da kazanamadık. 8 Şubat'ta ise basının biraz da abarttığı o protesto eylemi yaşandı. Bir hafta önce en son başkanımızla, Hasan Şaş konuşmuş ve söz almıştı. O güne denk gelmiş, o gün de sözler gerçekleşmeyince, herkes 'Artık yeter' dedi.

Tek tek, kimin fikrini sorsak aynısını söylüyordu. Antrenmana çıkmamayı, kendimiz idman yapmayı kararlaştırdık. Soyunma odasında konuşuldu ve Gaziantep maçı için çalışmaya karar verildi. Almanca bilen Ümit Karan görevlendirildi ve bu kararımızı hocaya ilettik. Gerets de bunu makul karşıladı, ancak gençlerle antrenman yaptı. Biz de belirlediğimiz saatte geldik. Çocuklara çok da ağır bir antrenman yaptırdım. Ertesi günü hocamız çalışmayı iptal etti ve sonraki gün hep birlikte çıktık. Maç 6-0 bitince, soyunma odasında 'Hakan ağabey antrenmanı sen yaptır!' diye esprili tezahüratlar bile yapıldı. İşte o dönemdeki o yaşadığımız talihsizlikler, bizleri inanılmaz bir şekilde kenetledi.

Aykut kararı doğruydu

Türkiye Kupası'ndaki Fenerbahçe maçında hocamızın kaleyi Aykut'a vermesi çok konuşuldu. Ama ben Aykut'un çok iyi bir kaleci olduğuna inanıyorum ve o maçın da en iyi oyuncusu Aykut'tu. Birçok oyuncu gibi iyi oynadı. Hocamızın verdiği karar doğruydu. Ali Sami Yen'deki rövanşta ise şok bir golle mağlup duruma düştük. Sonra öne geçtik, ama bize turu getirecek skoru elde edemedik. Ümit Karan çok talihsiz bir şekilde sakatlandı. Allah kimsenin başına vermesin. O dönemde Orhan Ak da sakatlanınca çok zor bir dönemin içine girdik. Sonra Gençlerbirliği, Diyarbakır ve Rize maçlarını kayıpsız geçerek büyük bir sabırsızlıkla beklediğimiz Fenerbahçe derbisine çıktık.

Gençlere şaşırmadık

Aslında o derbiye hiç olmadığımız kadar rahat bir ortamda gidildi. Çünkü üç puan öndeydik. Büyük bir avantajımız vardı. Konuşulan tek şey, kazanacağımız bir maçın bize şampiyonluğu getireceğiydi. 'Heyecanlanmayalım, sakin olalım' dedik. Çünkü Fenerbahçe Stadı çok farklı bir yer.. Kadroyu maç sabahında gördük.. Aslında çok şaşırmadık çünkü Ferhat ve Uğur zaman zaman oynayan bir oyuncuydu. Tabii derbi maçında nasıl olacak? Onu görmeden karar veremezdik. Hoca öyle karar verdi ve gittik. İyi de başladık ama sonucunda iyi götüremedik. O tip maçlarda hakemlerin etkilendiğini düşünüyorum. Çünkü daha orada çok rahat bir maç yöneten hakem görmedim...

Maçtan sonra soyunma odasında 'şampiyonluk gitti' diye düşünmedik. İsyan eden, 'niye böyle oldu ?' diyenler oldu, ama orada söylediğimiz bir şey vardı. 'Zaman isyan etme zamanı değil. Şu an eşit puandayız. Her şeyin olabileceği bir lig yaşıyoruz.' Buradan tekrar bir çıkış noktası bulmamız gerektiği konuşuldu. Birçok arkadaşımız da buna katıldı ve neticesinde oynadığımız maçların hepsini kazandık.

Adnan Polat faktörü

Fenerbahçe maçından sonra yönetim bizi Florya'da hiç yalnız bırakmadı. Özellikle Adnan ağabey hep bizimle konuşuyordu. Tamamiyle her şeyin bizde olduğunu, bizim maçlarımızı kazanmamız gerektiğini söyledi. Sezon başından beri bizim aleyhimize, rakibimizin ise lehine olan hakem hatalarını bize sürekli anlattı. 'Bu taraftar, bütün bu olumsuz koşullara rağmen gösterdiğiniz mücadeleyi sonunda alkışlayacaktır. Şampiyon olamasanız da, şampiyon gibi karşılanacaksınız' dedi. Futbolcuya o havayı verebilmek çok önemliydi. Özellikle yetkili birinin bunları söylemesi, farklı bir sinerji yarattı.

Tuncay olayına gelince... Aynı ülkede yaşayıp, İstiklal Marşı'nı beraber söylüyoruz, fakat insanlar maalesef duygularına hakim olamıyorlar.

Farklı duygular yaşadık

Benim ilk maçtan sonra televizyonlara konu olan Tuncay'ın kulağını çekme olayım olmuştu. Demek içime doğmuş, önceden çektim. Bizim posterlerimizle büyüyen bir arkadaşımız, Sakarya'dan da tanıyorum. Taraftarlara hoş ve güzel mesajlar vermelisiniz. Çünkü davranışlarıyla camiaları etkileyen insanlar, sporculardır. Ben Tuncay'ın çok güzel bir şey yapmadığını düşünüyorum.

Artık sona yaklaştıkça heyecanımız da artıyordu. Ankaraspor maçı bizim için farklı duyguların yaşandığı bir karşılaşma oldu. Fenerbahçe, Trabzon deplasmanındaydı ve yenik duruma düştü. Bize büyük umut aşılandı. Alacakları beraberlik bile bizi çok farklı bir ortama sokacaktı. Arkasından ikinci yarının başlarında 3-1'lik bir sonuç olunca, statta büyük sessizlik hakim oldu. Ben tabii oyundan koptum. Orada yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Bir taraftar gibi düşünmemem gerekirdi, ama içimden 'her işte bir hayır vardır' dedim. Aynı şeyleri onlar da bizim Beşiktaş'la oynadığımız maçta yaşadılar.

Dua ettim Kabze attı

Beşiktaş maçında Hasan Kabze'nin attığı o son saniye golünden sonra 'Herhalde şampiyonluk geliyor' dedim. Çünkü o golden önce içsel bir şekilde kendimi verdim ve dua ederek, 'Eğer olmayacaksa bir şekilde bitsin artık' derken gol geldi. O maçtan sonra ben şampiyon olduğumuzu hissetmiştim. Bir şekilde 'Bu müfakatlandırılacak' dedim. Çünkü o duanın ardından golümüz gelince, 'Allah bize bunu nasip edecek' diye düşündüm.

20.45 Fener'i gerdi

Ancak biz inancımızı kaybetmedik. Bunun sebebi Adnan ağabeyin verdiği rahatlıktı. İkinci olsak bile şampiyonmuş gibi ağırlanacak olmamız... Kazanılan puanların çok temiz, çok güzel bir şekilde alındığını bize anlatması önemliydi. Bunun dışında da ben, yaşanan olayların, sıkıntıların, bize bir şekilde geri döneceğine olan güvenim ve Allah'a olan inancımla, kendimi hep motive ettim. İsyan etmeden son saniyeye kadar beklememiz gerektiğini arkadaşlarıma da anlattım. Bunu Adnan ağabeye de söylemiştim. O da bu inancı komuoyunda 20.45 sloganıyla söylemişti. Bu sözler bizi daha da motive etti. Rakibimize de, Beşiktaş maçında son saniyede gelen golümüzden sonra 'Acaba mı?' dedirtmeye başladı.

Prim almayalım dedik

Artık son hafta gelmişti. Kayserispor maçı öncesi başkanımız Florya'ya geldi. Takımla konuştu, sıkıntıların en kısa sürede biteceğini söyledi. Bu saatten sonra paranın konuşulmaması gerektiğini bu kez biz söyledik. Hatta Hasan Şaş'la ikimiz, yönetimle yediğimiz son yemekte, 'Şampiyon olursak biz prim almayalım' dedik. Ve son doksan dakikaya çıktık.

Kayseri maçımızdan önce soyunma odasında, 'Fenerbahçe - Denizlispor karşılaşmasını düşünmeden oynayalım, kazanalım ve buradan şampiyon gibi uğurlanalım' dedik. Hakikaten de öyle bir oyun oldu ve kazandık. Son 16 dakikada ise ömrümüzden ömür gitti. Sanki bir futbol hayatım kadar süre geçti. Ve bütün şampiyonlukların içindeki en değerli şampiyonluğu kazandık. Bu şampiyonluk, bizim samimiyetimiz, edilen dualar ve Allah'ın bir lütfudur...

Hasan Şaş'la birlikte ağladık

Vestel Manisa maçında numaralı tribündeki 3-5 kişi tarafından Hasan'a edilen küfürler bizi yaraladı. O an orada olsaydım, herhalde o tribüne çıkardım diye düşündüm. Ama Hasan'ın da, 'Galatasaray benim için bitti' demesi ve o şekilde tepki vermesi beni çok üzdü. Soyunma odasında Hasan'ı sakinleştirmeye çalışıp, onunla ağlayan kişilerden biri de bendim. Galatasaray'a, yurt dışı da dahil bir çok şey veren bir futbolcuya bunun yapılması doğru değildi... O dönemde bu kez Hasan'a moral verme sırası Necati'ye gelmişti.

Song'u ikna edemedik

Gençlerbirliği maçından önce bu kez Song idmana çıkmayarak oynamayacağını söyledi. Çok anlattık, ama bir yabancı için, yani bu kültüre alışmamış biri olduğundan, bunu anlatmamız zor oldu. İkna etmek için uğraştık ama olmadı. 'Kafa olarak yorulduğum için bu maça çıkamam, faydalı olamam' dedi. Hoca da bu durumda onu oynatmadı. Maçı kazandık ve olay tatlıya bağlandı.

Yanal için oynatıldım

Sivas maçında istediğimizi yine alamadık. O dönemlerde yine oynamıyordum. Vestel maçında uzun süre sonra 11'de forma giydim. Herhalde Ersun Yanal ile aramızda yaratılan suni gündem ve neticesinde oynamam gerektiği konusu hasıl oldu. Hırs göstereceğim düşüncesiyle sahaya sürüldüm ki, ben böyle şeyleri fazla sevmiyorum. Ben sadece formam için, işim için hırslanırım. O gün de sahaya onun için çıktım. Kazandık çok mutlu oldum.

Yönetime sevindim

Kongrede başkanımızın yeniden seçilmesine çok sevindim. Beni Galatasaray'a kazandıran Adnan Polat'ın tekrar göreve gelmesi, özellikle bana müthiş bir güven verdi. Takıma çok ayrı bir hava kazandırdı. Bizlere güvendiğini her zaman hissettirdi. Adnan ağabeyi tanımayan yabancılar bize, 'Nasıl bir yönetici, parası var mı?' diye sordular. Biz de onlara Galatasaray'da işlerin böyle yürümediğini anlatmaya çalıştık. Adnan ağabeyin elinde sihirli değnek yoktu, çok sıkıntılı bir dönemin içine geldi. Ama verdiği o sinerji ve elektrikle, bize büyük moral kazandı



Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
En çok okunan haberler