''Meydan okuyan adam''
Galatasaray'ın yeni patronu Mustafa Denizi; ''Meydan Okuyan Adam...''  
Zaman
''Meydan okuyan adam''
Mustafa Denizli'nin nitelikleri arasında en çok ön plana çıkarılması gereken herhalde budur. Son derece parlak futbolculuk yaşantısının ardından teknik adamlığa geçişi ve bu alanda ulaştığı zirve, bir zihniyet devriminin gerçekleştiği sürecin içinde yer alışından da kaynaklanır.

Mustafa Denizli tam tamına 50 yıldır gözler önünde olan bir futbol adamı. Kuşkusuz ki henüz 16 yaşındayken Altay'da oynamaya başlaması onun bütün ülkede tanınmasını sağlayacak bir durum değildir ama bu işle ilgili ilk adımları atıp bugüne kadar gelmesini sağlayan başlangıçtır.

Oyunculuğunun son yılında Galatasaray'a gelişi (1983-84) açıktır ki bugünkü parlak kariyerinin en önemli adımı. Sadece 1 sezon oynadıktan sonra bu yapı içinde kalmış olması da önemli. Derwall'in hiç de beklendiği gibi bir başlangıç yapamayışı ve eksikliğin bir Türk yardımcı olduğunun düşünülmesi de öyle.

O günlerden bu yana Denizli'yi tanıyor ve izliyorum. Arada 1990 yazında Çeşme'deki Kaptan otelinde konukluk da dahil olmak üzere yakın ilişkimiz oldu. Galatasaray'ın dışında Milli Takım, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kocaelispor, Manisaspor, Ç.Rizespor'un yanısıra İran ve Azerbaycan serüvenlerini de izlemeye çalıştım.

Kişisel olarak bir teknik adamda en çok önemsediğim durum, neyi nasıl yapacağını bilmesidir. Kuşkusuz ki bu işi yapanların hepsi bunları bildiğini sanır ama yapabilmek başka birşeydir. Bir teknik adam için futbol sadece sahadaki oyun değildir, bunun dışında da dünya kadar iş vardır. Onları yapabilmek de kolay olmaz. Mustafa Denizli hedefe ulaşabilmek için neyi nasıl yapması gerektiğini iyi bilenlerden biridir.

Bunun kadar önemli bir özelliği ya da bunun doğal uzantısı ise “meydan okuyan” bir adam olmasıdır. Hatta bunu daha öne yazmak gerekir. Çünkü daha 1980'lerin ikinci yarısında futbolumuzun uluslararası alanda yerlerde süründüğü dönemde “Wembley'e İngiltere'yi yenmeye gidiyoruz” diyebilmek kolay değildir.



5-0'LIK NEUCHATEL ZAFERİ UNUTULMAZ

Böyle bir iddiayla yola çıkıp 8 yiyerek dönmek belki başka bir teknik adamın meslek yaşantısının erken noktalanmasına yol açabilirdi ama öyle olmadı. Çünkü Denizli söylediğini de yaptığını da biliyordu ve başarı için öncelikle bir zihniyet devrimine gereksinme vardı. Şerefli mağlubiyetlerle avunma saçmalığından kurtulup böyle bir iddia ve onun gereğini yerine getirme seviyesine çıkmak gerekiyordu.

Bu doğrultuda neler yapıldığını biliyorsunuz. Galatasaray'la Neuchatel karşısındaki 5-0'lık galibiyet ve Avrupa Şampiyon Kulüpler'de yarı final, onun çok erken zamanda zirveye çıkması anlamına geliyordu. Bir daha da hiç inmedi oradan. Futbolculuğundaki “büyük” unvanını buraya da kısa sürede taşımayı bildi. Bu iddiaları için onunla alay edenler olmuştu, şimdi uzun yıllar ona saygı duymak zorunda olacaklarını biliyorlardı.

‘İçimizdeki İrlandalılar' neydi?

Bu tür çatışmalar ilerki yıllarda da ortaya çıkacaktı. Bunların en önemlisi “İçimizdeki İrlandalılar” oldu. O da başka pek çok konu gibi pek doğru bilinmez. 2000 Avrupa Şampiyonası öncesinde eşleştiğimiz İrlanda Cumhuriyeti ile deplasmanda 1-1 berabere kalmıştık. 3 gün sonra Bursa'daki rövanşta golsüz beraberlik bile tarihimizde ikinci kez Avrupa Şampiyonasına katılmamızı sağlayacaktı.

Hıncal Uluç ustamız maçtan 1 gece önce katıldığı tv programında, kendince ‘dost acı söyler' anlayışıyla Denizli ve takımı yerden yere vuracaktı. Uluç'a göre, çok daha rahat ve kolay kazanılması gereken bir başarıyı onun hataları yüzünden geciktirmiştik. Belki de avucumuzdaki bu şansı kaybedecektik... Denizli'yi yakından tanıyor oluşu Uluç'un avantajıydı, söyledikleri de mutlaka etkileyiciydi.

Üstelik o yıllarda böylesi tv programları ve orada konuşulanlar gereğinden fazla ciddiye alınırdı. Futbolcular da bundan önemli ölçüde etkilenmişti. Epeyce sıkıntılı geçen maç sonrasında istediğimizi elde etmiştik ama Denizli düpedüz can alıp can vermişti. Bunun öfkesiyle “İçimizdeki İrlandalılar” patlamasını yaptı. Başka üstüne alınanlar da oldu hatta böyle bir patırtının dışında kalmak istemeyenler gönüllü olarak üstlendi ama kesinlikle Uluç'u hedef aldığı açıktı.

Bu maçın dışında, neredeyse yarım yüzyıllık bir aradan sonra kazanabildiğimiz Almanya ve Hollanda zaferlerinde de ‘rakibe deplasman sıkıntısı yaşatma' stratejisi sözkonusuydu. İstanbul'a gelip lüks otelde konaklamak yerine biraz da kara yolculuğu sıkıntısı çekmenin yanında Bursa seyircisinin bilinen agresif tavrı da bu maçlar için hesaba katılmış ve istenen sonuç elde edilmişti. İkisi de raslantı değildi, ayrıntılar en ince noktasına kadar hesaplanmıştı.

Sonraki yıllarda Fenerbahçe'de Beşiktaş maçında 6 yabancı oynatma fiyaskosu yaşanacak, herşeye karşın elde edilen şampiyonluk için başkan Yıldırım “O mu kazandırmış” diyebilecekti... Demirören'in “kapısından içeri giremez” dediği Beşiktaş'a kazandırdığı şampiyonluk ise destansı bir olaydı. Şu haftada bu olacak, söyleminin tutmasıyla o artık bir futbol sihirbazı sayılacaktı.

Yasımı Tutacaksın'ı okuyan adam

İlgi alanımız içinde olmayan özel yaşantısıyla da fırtınalı denilebilecek bir geçmişi bulunan Denizli ile ilgili henüz tek kitabın bile yazılmamış olması utancının payıma düşen bölümünü üstleniyorum. İlk Galatasaray serüveninden sonra gittiği Almanya'da ilk maçlarda oyuncularını ‘denizin üstünde yürütebilecek kadar etkilediği' söylenecek düzeyde parlak sonuçlar alınmış ama arkası gelmemişti.

Doğal olarak Denizli'nin de teknik direktörlük yaşantısı yüzdeyüz bir başarı öyküsü olamaz. Arada ikinci Galatasaray dönemi olmak üzere çeşitli kırılmalar da sözkonusudur... Bu arada tv yorumcusu ve gazete yazarı olarak da farkını ortaya koyacaktır. Asıl işinin yanında bunun bir zaman kaybı olarak değerlendirilebileceği gerçeğinin yanında futbolu ne kadar derinlemesine bildiği görülür. Son meydan okumayı, ilkini yaptığı yerde gerçekleştirmek isteyişi, epeyce romantik bir durum. Gerçi bu dünya çok katı bir gerçekliğin hüküm sürdüğü, o nedenle hemen her hafta bir teknik adamın değiştiği yerdir ama böyle bir yanı da vardır. Gerçekten kendisiyle ilgili birşeyleri riske atıp atmadığı tartışılır. Futbol dünyamıza yeni bir renk ve hareket getireceği ise kesindir.

Denizli'yi anlatmak için çok değişik yazılar yazılabilir. Bu, yapılıyor da. Bir yönünü seçmem gerekirse benim için o, “Yasımı Tutacaksın” kitabını okuyan adamdır. 2003 yılında onun da konuşacağı “Türk futbolunun dünyadaki yeri” adlı panele, neler konuşulacağını baştan bildiğimden sıkıntı içinde gitmiştim. Orada Mustafa Denizli bu kitaptan söz açmasın mı? O günden bu yana benim için bambaşka bir adamdır.

Bunun ayrıntısına girebilecek yerim yok. Ne demek istediğimi bu kitabı okuduğunuzda anlarsınız ama bundan da pek umudum olmadığından bir başka yazıda anlatmaya çalışırım. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim, Orhan Pamuk'un “Bir kitap okudum, hayatım değişti” diye hayatımıza soktuğu cümleyi, kendi alanında en çok haketmiş bir kitaptır bu.



Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
En çok okunan haberler