Başkanların Yarışı
Hangi başkanın döneminde daha mutluyduk, hangi başkanın performansı daha başarılı. Karar tamamen sizin.
Rüzgar gibi geçti
16 Mart 1996 günü Galatasaray tarihine önemli bir gün olarak geçti. Ama bunu, o gün Galatasaray Lisesi’nin Tevfik Fikret Salonu’nu dolduran 2 bin 300 delege bilmiyordu. Zaferlerle geçecek bir döneme giriyordu Galatasaray. Süper Lig’de şampiyon olmak zaten olağandı. Ama ya UEFA Kupası’nı havaya kaldırmak ya da Süper Kupa’ya sahip olmak? O gün orada bulunan 2 bin 300 delege farkında olmadan işte buna oy veriyordu. Nitekim Faruk Süren Alp Yalman’a karşı açık farkla seçimi kazandı. 22 yıldır yönetimde bulunan 6 yıldır başkanlık koltuğunda oturan Yalman’ın aldığı 713 oya karşı Faruk Süren 1510 oy alarak başkan seçimdi. Galatasaray’da yepyeni bir dönem başlıyordu.
İlk şampiyonluk
2 yıl şampiyonluktan uzak kalan Galatasaray'da devrim gibi bir karar alan Faruk Süren yönetimi, Milli Takım'ı tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan Fatih Terim'le 4 yıllık sözleşme imzalıyordu. Takımın kadrosu da yenileniyor, Barcelona'dan dünyaca ünlü yıldız Hagi transfer ediliyordu. Hagi'yle birlikte Terim'in iki genç gözdesi Ümit Davala ve Vedat İnceefe de Galatasaray’daydı.
Başarı sancısız gerçekleşmedi elbette. Başlangıçta çok da başarılı sonuçlar alınmadı. Ama Romanya’dan Adrian llie ve Filipescu’nun transferi ile güçlenen Galatasaray rakiplerini ezmeye başladı. Ve şampiyonluk da geldi. En yakın rakibimiz olan Beşiktaş’ın 8 puan önünde ipi biz göğüsledik. Süren’in başkan iken ilk şampiyonluğuydu bu.
Ama Başkan Süren’in ilk kupası bu değildi. 1995-96 sezonunda Galatasaray Türkiye Kupası’nda finale yükselmiş, rakibi ise Fenerbahçe olmuştu. Rakibini ilk maçta 1-0 yenen, ikinci maçta 1-1 berabere kalan Galatasaray kupayı bir kere daha müzesine götürdü. Süren’in ilk gururuydu bu.
Bir başka gururu da 1996 yılında Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda yaşadık. Rakip yine Fenerbahçe’ydi ve kupayı kazanan 3-0’lık skorla biz olduk. G.Saray gümbür gümbür gelmeye başlamıştı.
1996-1997 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
9 puana farka karşı gelen zafer!
Teknik adama verilen desteğin desteğin ve güvenin başarıda ne kadar önemli olduğu 1997-98 sezonunda bir kere daha görüldü. Şampiyon Galatasaray Popescu gibi bir dünya yıldızını daha renklerine bağladı. Amaç Birinci Lig’de şampiyonluktu. Ama sadece bu değil. Şampiyonlar Ligi’nde de başarı hedefleniyordu. Şampiyonlar Ligi’ne fırtına gibi başladık. Ön eleme turunda İsviçre’nin Sion ekibini her iki maçta da 4-1 yenerek kupa dışına ittik. Grup maçlarında ise Dortmund, Parma ve Sparta Prag takımları ile eşleştik. Henüz yeterince tecrübeli değildik Şampiyonlar Ligi’nde... Sparta Prag’ı Ali Sami Yen’de 2-0 yendik, Parma ile 1-1 berabere kaldık ve 4 puanla tamamladık grup maçlarını. Ne yazık ki üst tura yükselemedik. Ancak bu Avrupalı’nın ayak sesleriydi...
Asıl kıyamet ise birinci ligde koptu. 5. haftada Fenerbahçe'ye 3-1, 7. haftada da Beşiktaş'a 2-1 yenilen Galatasaray zirveden uzaklaşıyor, sarı-kırmızılı camia Terim'i eleştirmeye başlıyordu. Özellikle 5 Ekim'deki Gençlerbirliği yenilgisi Galatasaray'ı çok karıştırdı. Fatih Terim maç sonrası televizyonda, "Artık görevi bırakmaya hazırım. Galatasaray için ayrılmam doğru karar" diyor, ancak Faruk Süren yönetimi bir kez daha İmparator'a sahip çıkıyordu. Bu güvenoyunun ardından Terim rüzgarı esmeye başladı. Bir ara Fenerbahçe’nin 9 puan gerisine düşen Galatasaray müthiş bir deparla atağa kalktı. Önce derbi maçta Fenerbahçe’yi 2-1 yendi, ardından galibiyet serisine başladı. Ligin sonuna kadar avantajını iyi koruyan Galatasaray son haftalarda rakiplerine gol yağdırıp üst üste ikinci kez şampiyonluk sevinci yaşadı. Şampiyonluk Galatasaray’ın ambargosundaydı artık.
1997-1998 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Hem Avrupa’da, hem Türkiye’de...
Türkiye’de rakiplerini ezmeye başlayan Galatasaray için artık yeni hedefler sözkonusuydu. Şampiyonlar Lig’nde de fırtına gibi esmeye hazırlanıyordu Galatasaray. Ama lafla peynir gemisi yürümüyordu. Kadroyu güçlendirmek gerekiyordu. Süren yönetimi burada devreye girdi ve bir dünya yıldızını daha Galatasaray’a kazandırdı. Brezilya milli takımının unutulmaz kalecisi Taffarel artık sarı-kırmızılı formayı giyecekti. Artık kale emin ellerdeydi. Ayrıca Ankaragücü’nün gelecek vaat eden genç futbolcusu Hasan Şaş, Trabzonsporlu Tolunay kadroya dahil edilen diğer isimlerdi. Verilen tek fire ise Filipescu’nun devre arasında İspanya’nın Real Betis takımına transfer olmasıydı. Bu şartlar altında genç ve yetenekli kadrosuyla Galatasaray büyük hedeflere sahipti.
Nitekim Galatasaray Şampiyonlar Ligi’ne iyi başladı. Ön eleme turundaki rakip İsviçre’nin Grasshoppers ekibiydi. İki maçta da yendi rakibini Galatasaray. Grup maçlarındaki rakiplerimiz ise Juventus, Athletic Bilbao ve Rosenborg’du. Artık daha tecrübeliydik. Dünya devi Juventus’a iki maçta da galibiyet şansı vermedik, Ali Sami Yen’de Rosenborg ile Athletic Bilbao’yu yendik ve 8 puanla grubu tamamladık. Kılpayı kaçırsak da bir üst turu, tüm Avrupa’ya gösterdik gücümüzü. Artık Avrupalıların akıllarına Türkiye deyince Galatasaray geliyordu.
Ancak yoğun maç temposu Birinci Futbol Ligi’ndeki performansımızı olumsuz etkiledi. Şampiyonlar Ligi'ndeki yoğun maç trafiği yüzünden lige konsatre olamayan sarı-kırmızıiı ekip, sahasında G.Birliği ve Trabzonspor'a yenilince ilk yarıyı da lider F.Bahçe'nin 6 puan gerisinde kapamak zorunda kalıyordu. İkinci yarıda ise bilinen Galatasaray sahalara dönmüştü... Fenerbahçe'yi 2-0 mağlup eden sarı-kırmızılı takım, ilk yarıda sahasında yenildiği Gençlerbirliği ve Trabzonspor'u devirerek mutlu sona ulaşıyordu. Sarı-kırmızılı takımda Hakan Şükür ve Hagi'nin yanı sıra özellikle ligin ikinci yarısında mükemmel bir form yakalayan Okan Buruk şampiyonluğun mimarları oluyordu.
Aslan silip süpürüyordu... Türkiye Kupası’nda da aynısı oldu. Finalde rakip Beşiktaş’tı. 0-0’lık ilk maçın rövanşında siyah-beyazlıları 2-0 yendik ve bu kupayı bir kere daha müzemize götürdük.
Kimse bizi tutamıyordu. Galatasaray silindir gibi ezip geçiyordu...
1998-1999 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Bir dünya devi: Galatasaray
O günleri kim unutabilir. UEFA Kupası’nı havaya kaldırdığımız o muhteşem anı... Üst üste dördüncü şampiyonluğumuzu kazanıp rekorları alt üst etmemizi... Bütün kupaları toplamamamızı. Tüm dünyanın Galatasaray’ı konuştuğu o mutlu günleri... Başkan Faruk Süren’nin mutluluğunu...
Sezon başında üç yıl üst üste şampiyon olmuş Galatasaray'ın dördüncü şampiyonluğu kazanıp kazanamayacağı en çok tartışılan konulardan biriydi. Ancak san-kırmızı takımın amacı çok daha başkaydı. Şanssızlığı yenmek ve Avrupa’da başarılı olmak. Bunun için takımı güçlendirmek gerekiyordu. Brezilya'dan Capone, Marcio, Bruno üçlüsünü transfer edildi. Ara transferde ise Fenerbahçe’den ayrılan Sergen ile anlaşıldı. Ancak Sergen o sezon UEFA Kupası’nda oynadığı için, Şampiyonlar Ligi’nde oynatılamadı.
Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Rapid Wien’i her iki maçta da yenerek eleyen Galatasaray grup maçlarında Milan, Chelsea ve Hetha Berlin gibi zorlu takımlarla eşleşti. Ancak G.Saray grup maçlarında pek de iyi bir performans sergileyemedi. Ta ki 3 Kasım 1999 günü Ali Sami Yen’de oynanan o unutulmaz Milan maçına kadar. Talihin tersine döndüğü, Galatasaray’ın şahlandığı bir dönüm maçıydı bu. Maç öncesinde morali bozuk, canı sıkkındır Galatasaray'ın... Şampiyonlar Ligi'ne bir kez daha veda hazırlığı yapıyor. 5 maçta alınan 4 puanla da grubun son sırasında... Rakip de dünyanın en güçlü ekiplerinden Milan... Terim'in öğrencileri 90. dakikaya 2-2’lik skorla giriyor. Bu sonuçla Galatasaray yine Avrupa'ya veda ediyor. Ama Milan da Şampiyonlar Ligi'nden UEFA'ya düşüyor... Bu kez sağdan gelişen bir atak. Ümit'in ortasına Hakan yine çıkıp vuracak. Costacurta'nın müdahalesiyle Hakan yere iniyor, İspanyol hakem Nieto da penaltıyı veriyor... Ali Sami Yen'de kalpler durma noktasında... Ümit büyük bir soğukkanlılıkla geliyor ve Abbiati'yi terse yatırıyor... Santra yapılırken Nieto düdüğünü çalıyor ve Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanacağı yoldaki kader maçını bitiriyor... Terimli Galatasaray artık yoluna UEFA Kupası’ndan devam edecek.
Ama artık bir güven gelmiştir Aslanlara. Önlerine gelen herkesi devirip geçebilmenin güveni. Avrupa’da Cim Bom fırtınası esmeye başlar. Önce Dortmund’u saf dışı eder Galatasaray. Ardından Mallorca’yı ve Leeds United’ı... 17 Mayıs 2000’de tarih yeniden yazılacaktır. Kopenhag’da Parken Stadı’nda oynanan UEFA Kupası finalinde İngilizlerin güçlü takımı Arsenal’ı penaltılarla yenen Galatasaray bir rüyayı gerçekleştirdi ve tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Galatasaray büyük bir mucizeyi gerçekleştirmiş, dünya futbol devlerini bir bir devirip UEFA Kupası’nı kazanmıştı.
Aslan sadece Avrupa’da değil Türkiye’de de kükremesiyle ortalığı inletiyordu. Üç kupada birden mücadele eden Galatasaray, hepsinde birden rakiplerini ezdi geçti. Daha ligin başından itibaren rakipleri ile arasındaki puan farkını açan Galatasaray, kesintisiz zafer koşusunu sürdürdü ve üst üste dördüncü kez zaferi ulaştı. Türkiye tarihinde bir ilkti bu. İnanılmaz ve gerçekleştirilmesi zor bir başarı. Ama sadece bu değildi elde ettiğimiz zafer. Finalde Antalyaspor’u 5-3 yenerek elde ettiğimiz Türkiye Kupası. Ve sezonun başındaki TSYD Kupası. Galatasaray demek artık başarı demekti. Tarihimizin en parlak günleriydi.
1999-2000 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Bir senelik mola...
Türk futbol tarihinin en büyük başarısına imza atarak UEFA Kupası'nı kazanan, ligde de üst üste dört kez şampiyon olan Galatasaray tüm Avrupa’nın gündemindeydi. Avrupa’dan transfer teklifleri yağıyordu Fatih Terim’e ve futbolculara. İlk ayrılan 31 Mayıs 2000’de Fatih Terim oldu. Avrupa’da bir takım çalıştırmak, başarısını orada tekrarlamak istiyordu. Nitekim 3 Haziran’da Fiorentina’ya imzayı attı Terim. Yaprak dökümü futbolcularda da yaşandı. İlle de Avrupa’da oynamak isteyen futbolculardan Hakan Şükür Inter ile, Arif ise Real Sociedad ile anlaştı. Ancak gidenlerin boşluğu önemli transferlerle dolduruldu. Hagi’nin tavsiyesi ile Rumen teknik adam Mircea Lucescu işbaşı yaptı. 16 milyon dolara Porto'dan transfer edilen Jardel, Samsunsporlu Serkan, Denizlisporlu Bülent Akın takımın yeni isimleriydi. Arif de bir süre sonra Real Soceidad'tan geri alındı. Artık sıra on beşinci şampiyonluğu kazanmaya ve üçüncü yıldızı takmaya gelmişti.
Nitekim sezona fırtına gibi başladı Galatasaray. Önce Şampiyonlar Lig’nde St. Gallen’i safdışı ettik. Ardından Süper Kupa için yıldızlar topluluğu ile, Real Madrid ile karşılaştı Galatasaray. Tarih yazarı bir kez daha sahne aldı o gün. Tarihler 25 Ağustos 2000’i gösteriyordu. Yer ise Monaco’ydu. Süper Mario Jardel’in golüyle öne geçtik. Ancak uydurma bir penaltı sonucunda Raul’un attığı gole skora denge geldi. Maç uzatmaya gitti. Uzatma dakikalarında Jardel yine sahneye çıktı ve adını Galatasaray tarihine altın harflerle yazdırdı. İspanyol devi Real Madrid diz çökmüş, Süper Kupa Galatasaray’ın olmuştu.
Sezona fırtına gibi giren Galatasaray, ilk 3 maçını kazanırken hiç gol yemiyor, rakip ağlara tam 10 gol bırakıyordu. Jardel, özellikle Erzurum maçında attığı 5 golden sonra inanılmaz bir hava yakalamıştı. Ligin ilk yarısında Fenerbahçe ile golsüz berabere kalan Galatasaray averajla liderliğe oturmuştu. Jardel de 18 golle takımın lideri haline gelmişti.
Ocak ayı geçilirken IFHHS (Dünya Futbol İstatistikçileri Birliği) sıralamasında Galatasaray dünyanın en iyi takımı unvanını alıyordu.
İkinci yarının başlamasıyla birlikte Galatasaray'da düşüş gözlemlendi. Özellikle Emre ve Okan'ın Inter'le sözleşme imzaladıklarının ortaya çıkması Galatasaray'ın huzurunu kaçırdı. Takımdaki birlik beraberlik dinamitlenmişti. Bu durum Süper Lig’de üst üste 5. şampiyonluğun kılpayı kaçmasına neden oldu.
Şampiyonlar Ligi’nde ise G.Saray kasırgası vardı. Birinci turda rakipler Monaco, Glasgow Rangers ve Strum Graz’dı. Grupta 8 puan toplayan Galatasaray ikinci sırada yer alıyor ve tarihinde ilk kez ikinci tura yükseliyordu. Ne de olsa o UEFA Kupası’nı müzesine götürmüş bir Avrupa deviydi. İkinci turda Aslan yine önemli rakiplerle, PSG, Deportivo ve Milan ile eşleşti. G.Saray coşmuştu bir kere. 7 puan toplayan sarı-kırmızılılar grubu ikinci sırada bitirip çeyrek finalde Real Madrid’in rakibi oluyordu. Aslan çeyrek final ilk maçında Ali Sami Yen’deki destanlarına bir yenisini daha ekliyor, sahadan 3-2 galip ayrılıyordu. Ancak İspanya’daki maçta alınan 3-0’lık yenilgi, Şampiyonlar Ligi’ndeki final hedefinin bir süreliğine ertelenmesine neden oluyordu.
2000-2001 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Bir dönemin sonu
Sezon sonunda şok bir gelişme daha yaşanıyor ve efsanevi başkan Faruk Süren başkanlığı bırakacağını açıklıyordu. Galatasaray’a tarihinin en parlak yıllarını yaşatmış, başarıdan başarıya koşturmuş, bir Avrupa devi haline getirmiş Süren, yapılan haksız eleştirilerden bunalmış ve görevi bırakma kararı almıştı. Süren Galatasaray Lisesi’nde yapılan İşbirliği Kurulu toplantısında camiaya şu mesajları veriyordu:
“Medya, özellikle Galatasaraylı üye yazarlar bilinçli şekilde yıpratma politikası uyguladılar. Bu yıpratmaya camia tepki göstermedi. Hiç destek gelmeyince sadece üye bazında değil, topluma mal olmuş kulübün büyük kitleleri heyecanını kaybetti. 14 kupaya rağmen istenmeyen adam olduk."
Başarılarla dolu bir bilanço
Faruk Süren döneminde Galatasaray en parlak günlerini yaşadı. 5 yıllık Süren döneminde Galatasaray UEFA Kupası’nı, Süper Kupa’yı, 4 lig şampiyonluğu kupasını, 3 Türkiye Kupası’nı, 2 Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı, 3 TSYD Kupası’nı müzesine götürdü. Rakiplerini adeta ezip geçen Galatasaray, onlara büyük bir fark attı. Galatasaray bu dönemde Avrupa’da markalaşırken, IFHHS’in (Dünya Futbol İstatistikçileri Birliği) en başarılı kulüp sıralamasında Ocak 2001’de birinci sıraya yükseldi. Kısacası Galatasaray Süren’le altın yıllarını yaşadı.
Yüzbaşılığa terfi
Faruk Süren’in görevi bırakacağını açıklamasının ardından olağanın aksine kongre temmuz ayında yapıldı. Yeni yöretim mart ayına kadar görev yapacaktı. Yani bir bakıma geçiş yönetimiydi. Son yönetimde asbaşkan olarak görev alan Mehmet Cansun bu zor göreve soyundu ve 14 Temmuz 2001 tarihinde yapılan olağanüstü kongrede Ateş Ünal Ersen’i 972’e 435 gibi büyük bir farkla geçerek Galatasaray’ın 31. başkanı oldu.
Cansun yönetimi borçları temizlemek vaadiyle işbaşı yapmıştı. Bu durum transfer politikasına yansıdı. Hagi’nin futbolu bırakması, Jardel’in, Popescu’nun, Ümit Davala’nın, Okan ile Emre’nin, Fatih’in ayrılmasından sonra kadroda ciddi bir zayıflama yaşanmıştı. Buna karşın yıldız olmaktan çok takım oyuncusu kişilikleri ön plana çıkan futbolculardan geniş bir kadro kuruldu. Gençlerbirliği’nden alınan Ümit Karan belki de tek flaş transferdi. Ancak elindekiyle yetinmesini çok iyi bilen Mircea Lucescu işbaşındaydı. Dahası Hagi ve Popescu’nun ayrılmasından sonra Lucescu otoritesini daha da sağlamlaştırmıştı. Nitekim Ve Hasan'ın olağanüstü performansı, Mondragon'un son 7 maçta kalesini gole kapaması, Arifin gol makinesine dönüşmesi, taraftarın kupaya inanıp lig maçlarında Ali Sami Yen Stadı'nı doldurması üçüncü yıldızı Galatasaray'a getirdi.
Avrupa Kupaları’nda da fırtına gibi esti o yıl Galatasaray. 2. ön eleme turunda Vllaznia’yı iki maçta birden yenen Galatasaray, 3 ön eleme turunda ise Levski Sofya’yla karşılaştı. 2-1 ve 1-1’lik skorlarla tur atlayan Galatasaray oldu. Grup maçlarında rakiplerimiz Lazio, PSV ve Nantes’tı. Ali Sami Yen’de rakiplerine geçit vermeyen, deplasmanda da Nantes’ı 1-0 yenen Galtasaray 10 puanla ikinci tura çıktı. İkinci turdaki rakiplerimiz ise Roma, Barcelona ve Liverpool’du. Rakiplerine kök söktürdü Galatasaray. Grupta ilk 5 maçta berabere kalan Avrupalı, son maçı kazansa çeyrek finale yükselecekti. Ancak bu maçta, Ali Sami Yen Stadı’nda şanssız biçimde Barcelona’ya 1-0 yenilen Galatasaray, çeyrek final umudunu yitirdi.
Tüm bu başarılarda Mehmet Cansun’un büyük bir payı vardı kuşkusuz. Ancak ne yazık ki başarının mimarı eserini göremeden görevinden ayrılmak zorunda kaldı. 23 Mart 2002’deki seçimlerde görevi Özhan Canaydın’a bıraktı. Canaydın, “Galatasaray’ı on yıl içinde 300 milyon dolarla yönetilen, Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nu kazanmış, stadında bir Avrupa Kupası finaline ev sahipliği yapacak bir Dünya Kulübü haline getirecek misyon üstlenme” vaadi vermişti, dahası Fatih Terim kartını çıkarmıştı. İtalya’da Milan’dan ayrılan Terim Canaydın yönetiminin seçim vaadi olmuştu. Olan ise olanaksızlıklar içinde olmasına karşın şampiyon bir takım kuran Cansun yönetimine olmuştu. Bu yüzden adil davranmak gerekiyorsa eğer, 15. şampiyonluğu Mehmet Cansun hanesine yazmak daha adil olur, yoksa kupayı havaya kaldırmadan sadece bir iki ay önce işbaşı yapan Canaydın yönetimine değil...
2001-2002 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Vaatlerle peynir gemisi yürümüyor...
Takımı başarıdan başarıya koşturan bir yönetimi kongrede geçebilmek için olağanüstü vaatlerde bulunmak, çok iyi bir ekip kurmak gerekiyordu. Canaydın 23 Mart 2002’deki kongreden önce aynen bunları yaptı. Canaydın’ın Terim’le anlaştığı, geniş yetkilerle onu takımın başına geçireceği resmi olarak açıklanmasa da herkesin bildiği bir gerçekti. 3 tane dünya çapında yıldız transfer etmek, Galatasaray’ın adına yakışır yeni bir stad yapmak, projeyi 55 milyon dolara bitirmek, 10 yıl içinde Türkiye’de en az 7 kez şampiyon olmak, takımda “otorite”yi yeniden tesis etmek Canaydın’ın diğer vaatleriydi. Canaydın “Taraftarın gönlündeki teknik direktörü getireceğim” sözleriyle Terim’i ima ediyordu. Nitekim bu vaatler semeresine verdi. Galatasaray Lisesi’nde rekor katılımla yapılan kongrede 3.478 üyenin 2.089'unun oyunu alan Canaydın yeni başkan oldu.
Canaydın yönetimi çok şanslı bir yönetim sayılabilirdi. Çünkü seçildikten tam 36 gün sonra, 28 Nisan 2002’de Galatasaray Kocaelispor’u 2-0 yenerek şampiyonluğunu ilan etti. Bu 15. şampiyonluk demekti, yani üçüncü yıldızın takılması, “yüzbaşı”lığa terfi...
Ve lig biter bitmez Canaydın beklenen hamlesini gerçekleştirdi. Daha şampiyonluğu ilan etmenin ardından bir haftayı geçmeden, dahası ligin son maçı oynanmadan Terim sesleri ortalığı inletmeye başladı. Lig biter bitmez ise Lucescu ile yollar ayrıldı. Kimileri bunu bir “haksızlık” olarak niteledi. Tartışma ise hala sürüyor...
Ne umduk, ne bulduk
Fatih Terim’in yuvaya dönmesi elbette camiada büyük bir heyecan yarattı. Ancak Lucescu’nun takımı şampiyon yapmasının ardından hedefler daha da büyümeliydi. İmparator’u ancak Avrupa’da şampiyonluk kesebilirdi. Zaten Canaydın yönetiminin vaadi de bu değilmiydi zaten. 300 milyon dolarlık bütçesiyle, modern stadıyla Galatasaray’ı Avrupa’nın sayılı takımlarından biri yapmak, 3 süper yıldızla takımı daha da güçlendirmek. Herkesin beklentisi buydu sezon öncesinde.
Ama bunun ne kadar boş bir vaat olduğu daha transfer döneminde ortaya çıktı. Süper yıldız diye alına alına Bordeaux’dan Christian, Milan'dan Sarr, Kocaelispor'dan Cihan, Gaziantepspor'dan Batista, Brezilya'dan Felipe ve Pinto, Samsunspor'dan Duro, bir dönem Fenerbahçe'de forma giymiş Elvir Baliç alındı. Terim Felipe’ye çok güveniyordu. Hatta Hagi’nin müzeye kaldırılmış 10 numaralı formasını çıkardı teslim etti Felipe’ye. “Çıtçıtlı forma” benzetmeleri havada uçuşuyordu. Ancak Terim’in güvendiği dağlara karlar yağdı. Duro daha sezon başında Malatyaspor’a gönderildi. Beklentileri karşılamayan Felipe, Christian ve Sarr devre arasında takımı terk etti.
Futbol takımı da iyi gitmiyordu. Fatih Terim sık sık takımı değiştiriyor, takımın dengesiyle oynuyordu. Hagi ve diğer yıldızlar çok aranıyordu. Terim bir türlü istediği kadroyu bulamıyordu. Ama tüm bu olumsuzluklara karşın ilk yarıyı lider Beşiktaş’ın iki puan arkasından bitiriyordu Galatasaray.
Ama Şampiyonlar Ligi’nde yaşanan gerçek anlamda bir hüsrandı. Şampiyon olduğu için ön eleme turu oynamadan Şampiyonlar Ligi’ne katılan Galatasaray grup maçlarında Barcelona, Club Brugge ve Lokomotif Moskova ile eşleşmişti. Grup maçları öncesinde şanslı bir kura olarak niteleniyordu bu... Nitekim deplasmanda Lokomotif Moskova’yı 2-0 yenerek fırtına gibi başladı maçlarına Galatasaray. Ancak daha sonra inanılmaz düşüş başladı. Ali Sami Yen’de Brugge ile 0-0 berabere kalarak puan veren Galatasaray, daha sonra oynadığı tüm maçları kaybetti ve Şampiyonlar Ligi’ne veda etti. Bu durum Galatasaraylıların pek de alışık olmadığı bir durumdu.
“Operasyon” sözleri o dönemde de yankılandı. Devre arasında takıma takviyeler yapıldı. En flaş transfer Fenerbahçe’den Revivo’nun alınmasıydı. Revivo’ya takımın yeni Hagi’si, lideri payesi biçiliyordu. Liverpool’dan Xavier, Ümit Milli Takım’ın yıldızlarından Suat Usta ve Kocaelisporlu Volkan diğer transferlerdi. Revivo ilk maçında Bursaspor karşısında 3 golle harikalar yaratmasına karşın zamanla gözden düştü. Volkan ise Ümit Karan ile birlikte takımını sırtalayıp götüren isim oldu. Ancak Lucescu’nun Beşiktaş’ı yakalayamadık ve İnönü’de 1-0 yenilerek şampiyonluğa veda ettik. Terim için bir ilkti bu... Aynı zaman da Canaydın yönetiminin politikalarının yanlışlığının ilk işareti...
2002-2003 sezonu Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Biz krize alışık değiliz
Galatasaray 2003-2004 sezonuna da şampiyonluk parolasıyla girdi. Ancak Ali Sami Yen Stadı’nın yeniden inşa edileceği “gerekçesiyle” İkitelli’deki Olimpiyat Stadı’na taşınma sezona damgasını vurdu. Olimpiyat Stadı futbol için dizayn edilmemişti ve dahası rüzgar panelleri, bağlantı yolları gibi önemli eksikleri vardı. Bilet fiyatlarının çok ucuz tutulmasıyla tribünler başlangıçta doldu.
Takımda önemli eksiklikler vardı. Transferin gerekliliği bas bas bağırıyordu. Ancak Canaydın yönetimi “dünya çapında üç süper yıldız” vaadini yine gerçekleştirmedi. Dünya yıldızı olarak “Sadece golf oynayabilir, çünkü yürünerek yapılan tek spor bu” diyerek Barcelona’dan gönderilen, emeklilik öncesi son günlerini yaşayan Frank De Boer alındı. Diyarbakırspor’dan Ömer Erdoğan, Kocaelispor’dan Orhan Ak, Romanya’dan Tamas, Petre ve Bratu transfer edildi. Ancak “en büyük” transfer Fenerbahçe’den alınan Abdullah’tı.
Bu kadroyla başarı çok zordu. Dahası Terim eski Terim değildi. Ali Sami Yen Stadı’nın inşaatına ise ise bir türlü ilk kazma vurulmuyordu. CSKA Sofya’yı eleyip Şampiyonlar Ligi’ne kalan Galatasaray, ne yazık ki Juventus, Olympiakos ve Real Sociedad’ın yer aldığı gruptan çıkamadı. Galatasaray yoluna UEFA Kupası’ndan devam edecek.
Önümüzdeki günler neyi getirecek elbette bilinmez ama şurası açık. Galatasaraylılar eski ve mutlu günlerine dönmek istiyor... Galatasaraylılar takımlarının bir kere daha Avrupa’yı titretmesini, Süper Lig’i kasıp kavurmasını istiyor... Galatasaraylılar boş vaat değil icraat, başarı üstüne başarı istiyor. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi...
2003-2004 sezonu ilk yarısı Türkiye Birinci Futbol Ligi puan durumu
Faruk Süren, Mehmet Cansun ve Özhan Canaydının kısa biyografilerini okumak için tıklayın.
Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın

Marsilya ve Lille yenişemedi!

Bologna - Juventus maçında kazanan yok!

Roma, yenilmezlik serisini 19 maça çıkardı!

Lyon'un Avrupa hayaline Lens engeli!

Arda Güler: "Bana çok büyük cesaret verdiler"

Ne West Ham ne Tottenham, tat tuz yok

Brighton'dan Newcastle'ın umutlarına darbe

Carlo Ancelotti: "Arda Güler çok değişti"

Fede Valverde: "El Clasico'da elimizden geleni yapacağız"

Hansi Flick: "Kalede Szczesny olacak"
