"Zihniyeti değiştirdik!"

ESM (European Sport Magazines) üyesi sekiz gazetenin konuğu olan Fatih Terim, her zamanki gibi iddialıydı. Avrupa ve Türk futbolu hakkında konuşan Aslan’ın hocası, taraftara da müjdeyi verdi... Terim, yabancıların gözünde yalnızca Galatasaray'ın Teknik Direktörü değil, Türk ve dünya futbolunun en değerli teknik adamlarından biri gibiydi. İtalyancası'na alışık olduğumuz deneyimli teknik adam, yaklaşık iki saatlik söyleşi boyunca akıcı İngilizcesi ile de kendine hayran bıraktı. Genel konularda tecrübesine başvurarak politik konuşmaktan kaçınan Fatih Terim, konu Galatasaray'a geldiğinde her zamanki gibi iddialıydı. Terim'in mesajları taraftarı sevindirecek cinsten...

"Şampiyonlar Ligi'ne oyun olarak iyi başladığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Torino'da Juventus karşısında en azından bir puan alabilirdik. Real Sociedad maçında topun bizde kalma oranı yüzde 70'ti. Kaybettik. Kendi hatalarımızdan kaybettik. Ancak vazgeçmedik. 4 maç daha var. Neyin ne olduğunu göreceksiniz."

"Ben futbolda şansa inanmıyorum. 70’e 30’a rağmen maç kaybediyorsanız, bunu şansla değil, yapıp yapamadıklarınızla açıklamalısınız. Kale yedi metre, üç metreden vuruyorsun, atamıyorsun, sonra şans! Geldiğimde sporcularıma, ‘Burada şanstan bahsetmeyeceğiz. Güçlü olursanız, herşeyi başarırız. Kaybetmekten korkmayın’ dedim."

"Fiorentina’da çok büyük başarılar yaşadık. Çok mutlu oldum. Takım-şehir herkes aile gibi yaşıyordu. İtalya Kupası Finali’ne kaldık. Finalde ben yoktum ama büyük taraftar vardı. Finali kazandıklarında tribünde 50 metrelik ‘Unutmadık. Bu kupa senin Terim’ yazılı pankart açtılar. Bu en unutulmaz anımdı."

"Bundan altı yedi sene önce ligdeki bütün takımların hocası neredeyse yabancıydı. 18 takımın 15’i... Bu zihniyeti değiştirdik. Bir hoca bütün kupaları ve UEFA’yı kazanınca değişti. Değişiyor herşey, değişecek."

"Türkiye’de kimse yapılanmaya bakmaz, yapılana bakmaz ve hep eleştirir. Bu koşullarda iyi performans imkansız. Çocuklara rahat olun, problem yok diyorum ama onlar bu duyguyu, baskıyı yaşıyor. Galatasaray’a üç senelik daha sözüm var. Ancak hergün birşeyler değişiyor, kim bilir!.."

Terim'e gelen ilk soru ESM'in Hollandalı Başkanı Cees van Cuilenburg'dandı. (Voetbal İnternational)
Avrupa futbolunda büyük 5'in yanına Türkiye'nin isminin yazılmasına çok az bir süreç kaldı gibi gözüküyor. 80'li ve 90'lı yıllarda başlayan bu büyük patlamayı nasıl başardınız?
 

Değişiklik 90'lı yıllarda başladı. Türk insanı, Türk sporcusu, yöneticisi, herkes çok çalıştı. Bazı kulüpler ekonomik yatırımlarını artırdı ve başarı geldi. Hatırlıyorum... Anadolu'ya gidip iki ay İstanbul'a dönmediğim günler oldu. Her bölgedeki antrenörlerle saatler süren toplantılar yaptım. Herkes çalıştı.

Fatih Terim'in sözünü Danimarkalı Niels Frydlund (Tipsbladet) Piontek'le kesti; Piontek'in de Türk futbolunun atılımında çok önemli katkıları oldu...
- Piontek'le alakası yok yalnızca bu çıkışın. Elbette katkıları oldu. Kusursuz, çok iyi bir insandı. Eğitim ve Türk insanı için çok çalıştı. Tek şanssızlığı çalıştığı dönemde yaptıklarının skora yansımamasıydı. Halâ dostuz, halâ görüşüyoruz. Final için Kopenhag'a gittiğimizde Piontek de oradaydı. "Senin için buradayım" dedi. Unutmuyorum, antrenmanda küçük bir alanda kontrol - pas çalışıyoruz, 20 dakika sonra, "Korkma, hayatımda hiç böyle bir takım görmedim. Kazanacaksınız" dedi. Maçta ilk yarı bitti, yine geldi bu kez, "Çok iyi gidiyorsunuz. Korkma, herşey istediğiniz gibi gidiyor. Siz kazanacaksınız" dedi.

Alman gazeteci Manfred Münchgrath (Kicker) söze girerek, "Peki ya Derwall? Ya onun katkıları?" diye sordu.
- Oyunculuğumun son senesinde Derwall'le çalıştım. Mantalite kazandırdı spor adamlarına, sportif başarıdan önce tesisleşme konusunun gerekliliğini anlattı. "Türkler herşeyi başarabilir" inancını yerleştirdi. Büyük insandı. Türk futbolu ve Galatasaray için önemli hizmetler verdi.

Portekizli Nuno Gomes (A Bola) söze girdi. İtalya'da en sevindiği ve en üzüldüğü anılarını sordu. Ancak Gomes’in İngilizcesinin yetersizliği, Terim'e başka bir cevap verdirdi.
- Unutamadığım iki tane futbolcu var. Birincisi Rui Costa. Zaten Milan'a geçer geçmez hemen onu istedim. Çok karakterli bir oyuncuydu. Teknik olarak zaten bana göre Avrupa'nın en iyi oyuncusu. İkincisi Nuno Gomes. İki yıl önce onu da çok istedim. Çok iyi oyuncu, çok iyi insan.

Araya giriyoruz, 'en mutlu ve en mutsuz olduğunuz günleri sordu hocam', diyoruz.
- Fiorentina'da çok büyük başarılar yaşadık. Takım - şehir, herkes aile gibi yaşıyordu. Bayan-erkek, çoluk-çocuk herkes sizi kalbiyle destekliyor. Herkes Fiorentina için yatıyor, onunla uyanıyor. Düşünebiliyor musunuz? herkes 'Grande, İmparatore' diye sürekli peşinizde. Fiorentina ile İtalya Kupası Finali'ne kaldık. Finalde ben yoktum. Ama büyük taraftar vardı. Finali kazandıklarında, tribünde 50 metrelik "Unutmadık. Bu kupa senin Terim" yazılı pankart açtılar. Bu en unutulmaz anım.
 
Gomes yine sordu. Bir Türk antrenör için yurtdışı zor mu?
- Asla! Niye zor olsun. Eğer futbol gelişiyorsa, Türk takımları Avrupa'da büyük işler yapıyorsa, herkes Türk ister.

Tekrar soruldu, niye sizsiniz?
- Üstüste gelen başarılar, milli takımlar, Galatasaray, herhalde ondan. Yalnız bu benimle bitmedi, bitmeyecek. Çok değerli Türk antrenörler yetişiyor.

Türk antrenörler yetişiyor diyorsunuz, üç büyüklerin ikisini halâ yabancı antrenörler çalıştırıyor.
- Evet doğrudur. Ancak o da değişecek. Bundan altı, yedi sene önce ligdeki bütün takımların hocası neredeyse yabancıydı. 18 takımın 15'i... Bu zihniyeti değiştirdik. Bir hoca bütün kupaları ve UEFA'yı kazanınca değişti. Daha da değişecek.

Şampiyonlar Ligi'ne kötü başladınız. Bunu neye bağlıyorsunuz, hedeflerinizden uzaklaştınız mı?
- Oyun olarak iyi başladığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Torino'da Juventus karşısında en azından bir puan alabilirdik. İnanılmaz hatalarla kazanamadık. Çok iyi bir ikinci yarı, bir tek hata ve maç kaybettik. Real Sociedad maçında topun bizde kalma oranı yüzde 70'ti. Kaybettik. Kendi hatalarımızdan kaybettik. Çok iyi futbol oynadık, rakip sahada bastık. Kazanabilirdik, olmadı. Ancak vazgeçmedik. 4 maç daha var. Sonraki maçlarda neyin ne olduğunu göreceksiniz.

Şanssız mıydınız?
- Asla! Ben futbolda şansa inanmıyorum. 70'e - 30'a rağmen maç kaybediyorsanız, bunu şansla değil, yapıp yapamadıklarınızla açıklamalısınız. Futbolculuğumdan bu yana hep bunu duyarım: Şans! Yok öyle şey. Kale yedi metre, üç metreden vuruyorsun, atamıyorsun, sonra şans! E bugün yağmur yağıyor. Herkese yağıyor! Bu benim stilim değil. İyi takımsanız, yüzde 100 kazanırsınız. 35 senedir aynı şeyi dinliyorum, yeter! Geldiğimde oyunculara, "Şanstan bahsetmeyeceğiz. Güçlü olursanız, herşeyi başarırız. Kaybetmekten korkmayın" dedim.

Hollanda futbolunu mu, Almanya futbolunu mu tercih edersiniz? Hollanda'da bir takım üçüncü golü attıktan sonra rakibinin üstüne gitmeyi keserse, taraftar mutlu olmaz. Almanya'da ise çok daha farklı...
- Elbette Hollanda futbolunu tercih ederim. Skor ne olursa olsun, tabelaya kimse bakmaz. Burada kaybedersen, kimse ne oynadığına bakmaz. Almanya'daki gibi. Bu koşullarda iyi performans imkansız. Çocuklara 'rahat olun, problem yok' diyorum, ama onlar bu baskıyı yaşıyor.

Rus Gleb Kosakovsky: (Sport Express) 'Nevio Scala ocak ayında Spartak Moskova'nın başına geçiyor, başarılı olabilir mi? Böyle bir teklif alırsanız, düşünür müsünüz?'
- Gülüyor... Benim Galatasaray'a üç senelik daha sözüm var. Ama her gün bir şeyler değişiyor. Kim bilir... Nevio Scala'ya gelince.. Büyük isim, iyi çalıştırıcı, Rus futbolu ikinci kez yükseliyor ve hepimiz Dinamo Kiev dönemini bekliyoruz.

Alman soruyor bu kez. Lütfen politik cevap vermeyin hocam. Alman futbolu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Ne diplomasisi! Alman futbolu, Alman futboludur. Ekoldür. Takım önemli, ciddi ve kollektif bir anlayış yaygın. Bazı ülkeler şov ister, yıldız ister. Alman futbolunun düşüşte olduğuna da katılmıyorum. Bayern Münih ve Dortmund'un yaptıkları ortada. Son Dünya Şampiyonası'nda milli takım final oynadı. 2006'da Almanya'da yapılacak şampiyonada en büyük favorilerin başındalar. Her zaman çok güçlüler ve genç oyuncular geliyor.

"2003 UEFA Kupası Finali'ni izlemek için Sevilla'ya gittiğimde, Porto'nun hocası Maurinho ile uzun uzun sohbet ettim. Kendisine hayranlığımı dile getirdim. Onun futbol anlayışı ile benim futbol anlayışımın aynı çizgide olduğunu kendisine söyledim. Final öncesi Celtic'i yeneceklerini ve Maurinho'nun bir sezonda tüm kupaların sahibi olacağını hatırlattım. Ve beni mahçup etmedi. Ferguson, Kovacs, bir İngiliz hoca ve benim bir sezonda tüm kupaları alan dört teknik adam olduğumu söylemişti. Ben de maçtan sonra Maurinho'ya ‘Sen de bize katıldın’ dedim."

Kaynak: Fanatik

Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları