Başkan adaylarından Ünal Aysal 'yaşlı bir kurt' görünümünde
Başkan adaylarımızdan Ünal Aysal’ı dinledikçe rahmetli Canaydın'ın başkan olmak için yaptığı ilk konuşmalar geliyor aklıma...
Ne dediğini bilen, camiaya kökten bağlı, örf ve ananelere saygılı ve kulübün menfaati için yılların birikimini kulübe vermek isteyen “Yaşlı Bir Kurt” izleniminde Aysal… Bir yandan da çok ihtiyacımız olan öğretici, kimi zaman mütevazı, kimi zamanda otoriter yapısını kamuoyundan saklamıyor. Yeri gelince “futboldan anlamıyorum, öğrenmem gereken çok şey var” diyor. Bu açıklaması; ihtiyaç duyulduğunda Başkan odaklı bir yönetimden “sonuç” odaklı bir yönetime yönelme olabileceğinin en önemli sinyali olarak algılanmalı...
Kendi varlıklarımızı kendimiz kuruttuğumuz için bu senenin bizim açımızdan parlak geçemeyeceği aşikar idi. Fakat bilhassa ilk devrenin ikinci yarısında bizim aleyhimize esen rüzgar, ikinci devrenin ilk yarısında da ezeli rakip için esti ve aradaki fark bu kadar arttı... Gelinen noktada “camiayı bir bütün olarak kapsayacak ve gücünü masaya indirdiği yumrukla eskiden olduğu gibi ses getirecek, düdük astıracak” bir başkana ihtiyaç var. Sn. Ünal Aysal’dan en önemli beklentim; 2-3 yıldır süregelen bu pasif tutuma bir an evvel son vermesi ve kulüp hakkında yürütülen bir kirletme kampanyasını tersine çevirmesi.
Sportif başarıyı yakalamak için işin lobi kısmına daha önceleri verilmediği kadar önem verilen ülkemizde “300.000 dolarlık teşvik primlerinin” yerini futbol camiasına verilen “güçlünün senin yanında olduğu” mesajı çoktan alındı.
Nasıl olduğu değil; sonucu önemli sadece.
Hemen hemen her maçı biri defansın, bir orta sahanın ortasında olmak üzere iki oyuncusundan yoksun tamamlaması gereken takım için çalınan / çalınmayan düdükler değil, yapay gündem oluşturuluyor...
UEFA Kupası’nı aldıktan sonra kazandığımız son 3 şampiyonluğun da (’02-’06-’08) ezeli rakibin şampiyonluklarından 1 sene sonra olması bana hiç şaşırtıcı gelmiyor sevgili okurlar... Esas rakibin mutlu sona ulaşması ile bir anda kendine geliveren bir yapıdan; kendi öz değerlerimize ulaşmak için buna ihtiyacımızın olmadığı bir yapıya geçmemizin vakti artık çoktan geldi de geçmekte.
Sezon bir türlü bitmek bilmezken ve takımdan beklentilerimiz minimum seviyeye inmiş olduğu durumda bile taraftarı bu kadar üzecek sonuçlar alan takımımızda bazı (!) kronikleşmiş gerçekleri tekrar tekrar belirtmekte fayda görüyorum.
Rakip BJK’nin 2. golü seneye ne yapmamız gerektiği konusunda bize tekrar çok iyi bir ders verdi. Topu alan Simao; Mustafa-Servet-Gökhan-Çağlar’ın arasından elini kolunu sallaya sallaya sıyrılarak topu filelerimize bırakıverdi... Adı geçen oyuncularımızın 4’ünü toplasan o pozisyonda ½ Egemen Korkmaz etmediler... Ezeli rakiplerimiz bu mevkiiyi (defansın ortası) sağlama almış ve/ya takviye yapılacak en önemli alan olarak belirlediler çoktan. Biz ise 2 yıllık kontratının sonunda Gökhan’a sarıldık ve bırakın gelecek planlarımızın ne olduğunu, bu planları kimin yapacağını bile bilmiyoruz... Defansın ortası ile devam edelim... Servet’in Sivas’a ne durumda gidip, nasıl döndüğünü hepimiz biliyoruz. İstanbul-Anadolu-tekrar başka bir İstanbul takımı üçgenini tamamlama yolunda zorunlu şark hizmetini yapan birisi var bu sene ligimizde: Emre Güngör. 1.8 milyon TL’ye bonservisini Gaziantespor’a kaptırdığımız Emre’yi parasını vererek geri almalıyız. 27 yaşında; yaklaşık 10 yıldır Süper Lig tecrübesine sahip, ailevi sorunlarını yoluna koymuş Emre’ye her zaman ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Gençleşmemiz lazım. Hem de acilen... Ahı gitmiş vahı kalmış 28 yaş ortalamasına sahip bir 11’li çıktık BJK’nin karşısına. Amaç sadece önümüzdeki seneyi kurtarmak olursa (2006-2008’de olduğu gibi) şampiyon olsak da öteki senelerde çuvallarız. Dolayısıyla bizi 2015’e taşıyacak oyuncu nüvesini kurmaya çalışmamız lazım. 2005-07 arası M.Güven - Arda - Ferhat – M.Topal ile kurulmaya çalışılan 2008’de Hakan-Servet-Barış ile harç tutturmaya çalışıp yapamadıklarımızı tekrar, inatla yapmaya çalışmalıyız. Buradaki başlangıç noktamız ne yazık ki sadece Yekta’dan ibaret... Sezon başındaki değeri 100 milyon euro’nun üzerinde olan takım yaratıp; kağıt üstünde kendimizi mutlu edip ligde ilk 4’e girememek yerine “az ve öz” oyuncu transferi yapmalıyız. Takımda 2 tane vasat 11 olacağına; 7-8 tane 1. sınıf oyuncunun (Arda-Baros seviyesinde) yanına dönüşerek oynayabilecek 7-8 oyuncuyu monte etmeli (Kazım-Pino ve benzerleri) ve 7-8 oyuncudan kesinlikle vazgeçerek (Mustafa-Barış-Emre ve benzerleri) kalan tüm dakikaları gençlere vermeliyiz... Saygılarımla.