Galatasaray'da azalan değerler

İzninizle 6 sezon öncesinden aklımda kalan bir anekdotu paylaşmak istiyorum.

Normal koşullar altında yazılarımı maçlardan hemen sonra yazmaya, hem maçın analizini yapmaya hem de takımın/kulübün genelinde yaşananları yorumlamaya çalışıyorum. Hacettepe maçının skorunu öğrenen herhangi bir sporsever maçta kimlerin oynadığına bakmadan maçla ilgili karayabilir, o yüzden bu haftaki yazıda maçın analizine hiç değinmeye gerek yok. Yalnız Hacettepe’yi dirençli ve akıllı oyunundan önce kutlamadan önce bu maçı kazanmadıkları durumda ligden resmen düşeceklerinin altını çizmekte fayda var. Kendileri bize karşı galip gelmelerine rağmen rakiplerinin bu hafta alacağı puanlarla bile ligden düşmesi kesin olacak bir takıma mağlup olduk. Sezon genelinde yaşanan bunca enteresan skordan sonra Süper Lig’deki herhangi bir takımı baştan mağlup veya galip ilan etmenin ne kadar anlamsız olduğu bir kez daha ispatlanmış oldu..

Maçla ilgili yazmayacağım dedim ama izninizle 6 sezon öncesinden aklımda kalan bir anekdotu paylaşmak istiyorum sizinle..

2002-03 sezonunda Beşiktaş ile şampiyonlukta yarışıyorduk. Ligin son haftalarından birinde rakibimiz Beşiktaş şu anda hatırlamadığım bir takım ile oynarken, o zamanki antrenörleri Lucescu oyuna Sinan Kaloğlu’nu almıştı. Maçın sonucunu tam hatırlamıyorum ama maç bitiğinde Giunti, Lucescu’nun yanına giderek “böyle bir maçta Sinan’ı nasıl oyuna aldığının” hesabını sormuştu kurt hocaya.. Lucescu ise her zamanki olgun ve sakin tavrıyla bunu oyuncusuna açıklama ihtiyacı duyarken ilerleyen haftalarda şampiyonluğu göğüsleyebilmişti. Eminim ki Hacettepe maçı sonunda maçı aynı kadro ile oynayıp ligde hala iddaamız kalmış olsa idi, Kewell veya Baros’tan biri antrenörümüz Bülent Korkmaz’a “neden Yaser’i ilk 11’de oynattığını sormakta” yerden göğe kadar haklı olurdu.. Neyse dediğimiz gibi bu yazının amacı yaşanan diğer olaylarda olduğu gibi herhangi bir futbolcumuzu hdef göstermek değil ama önümüzdeki sezon ve sezonların planını yaparken (veya yaptırırken) bu gibi oluşacak konulara dikkat etmekte gerekmekte..

Belirli bir süredir deplasmanda veya kendi sahamızda daha maçın 15. dakikası dolmadan “larelaylay lay Federasyon istifa” diye bağıran Galatasaray taraftarı ne yazık ki Hacettepe karşısında da aynı davranışta bulundu. Daha takımlar maça ısınmadan, sahadaki oyuncuların iyi mi kötü mü oynuyor olduklarına bakmadan, şu oynasa bu olurdu bu oynasa şu olurdu diye yanındakiyle konuşmadan daha 15. dakikada “larelaylay lay Federasyon istifa” diye bağıran zihniyet maçın ilerleyen dakikalarında sonuç ne olursa olsun kendi sembol oyuncusuna bu kadar sert, direkt ve kötü niyetli tezahüratta bulunamaz, bulunma hakkına sahip değildir. Evet başka kimseden değil Hasan’dan bahsediyorum, sevgili okurlar.

Bülent Korkmaz’ın göreve gelişinden bugüne insafsızca eleştirilen ve artık yazmaktan utandığım şekilde yuhalanmaya çalışılan Hasan’dan bahsediyorum. Takımdaki bunca kaptan arasındaki gerçek kaptanımızdan.. Tamam Hasan geçtiğimiz yılın sonunda yaşadığı sakatlıktan sonra zor da olsa toparlanmasına rağmen formasına kavuştu kavuşmasına ve ne yazık ki çok kötü performans gösteriyor. Buna diyecek bir şeyimiz ne yazık ki yok; ama Hasan’ın iyi niyetini, bu takıma, bu camiaya kattıklarını, yaşanılan bunca başarıda kritik rol oynadığını nasıl unutur bu camia? Veyahut nasıl unutur gibi yapar? Bu mudur yani “dün dündür bugün bugündür” zihniyeti. Herkes emin olsun ki hepimizden daha fazla Hasan farkında sahadaki performans düşüklüğünün. Ama Hasan da tıpkı Bülent Korkmaz gibi, Hakan Şükür gibi sahada veya saha kenarında bu takımın başarısı için kanının son damlasına kadar mücadele eden sembol 3-5 futbolcumuzdan biridir.

Bülent Korkmaz takımı yanlış oyuncularla kuruyor, pasif futbol oynatıyor olabilir ama kendisinin maçtan sonraki söylemine bakalım: “İstifa Galatasaray Başkanı’nın bileceği bir şeydir, ben bu konuda konuşmak istemiyorum”. Aldığı Galatasaray terbiyesi ve dürtüleri saha dışında onun neden sembol olduğunu bize birkez daha anlatıyor..

Şimdi çıkıp lütfen bu yazdıklarımı “Bülent’i, Hasan’ı nasıl savunursun” şeklinde yorumlamamanızı istiyorum sizden. Hem antrenörümüz hem de kaptanımız futbol adına takıma katkıda bulunamıyorlar, bunu hepimiz biliyor ve yaşıyoruz. Benim buradan dile getirmek istediğim ne olursa olsun eleştirinin ve yapılan yorumların adilane olması ve taraftarın da haklı olduğu noktada haksız duruma düşmemek için dikkatli olmak zorunda olduğudur. Önümüzdeki sezon olup olmasınlar hem Bülent Korkmaz hem de Hasan Şaş bize bugüne kadar kattıkları ile her zaman gönlümüzdeki değerlerini koruyacaklardır..

Haklı iken haksız duruma düşme konusuna farklı açıdan bir örnek vermek gerekirse hemen Sivasspor ile deplasmanda oynadığımız maçta Ümit’in pozisyonuna değinmek isterim. O pozisyonda Ümit’i oyundan atan zihniyet nasıl yerden göğe haksız ise, o andan sonra o pozisyondan sonra Futbol Federasyonu’na Ümit’in yanlış yere oyundan atıldığını vurgulamak yerine maçın tekrarını isteyerek “haklı iken haksız duruma düşmek”te yanlış bir strateji idi. Galatasaray Yönetimi sezon genelinde bu hatayı ne yazık ki çok fazla yaptı.. Sayın Başkan Adnan Polat, Hacettepe maçı öncesi bunca sorun dururken “De Sanctis’i yanlış zamanda aldık, Skibbe’yi alırken de gönderirken de hatalıydık” şeklinde konuyu dağıtarak bir şekilde oyuncularımıza “sizde hiç hata yok rahat olun” mesajını vererek bir hata daha yaptı..

Bakınız, 2003-04 sezonunda ligi 6. bitirerek bir sonraki sezon Avrupa Arenası’na çıkamayan takımımız öteki sezon Avrupa’da Tromsö faciası yaşamıştı. Tam 2 sezon Avrupa’da heba olmuştu.. Daha 3-4 sene önce yaşanan bu örnek varken ve takım Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını çok büyük olasılıkla kaybetmişken ligi 3. veya 4. bitirecek olmanın ne kadar önemli olduğunu kavramamayı anlayamıyorum ben sevgili okurlar.. Yani çıkıp şunu demek çok mu zor; “bu sene şampiyonluk olmadı, Şampiyonlar Ligi’de hemen hemen imkansız ama tüm ağırlığımızı UEFA Ligi’ne vereceğiz ve amacımız ilk UEFA liginde final oynamak”.. Bunu böyle desek bile ağırlıklı olarak Şampiyonlar Ligi’nde iddiamız bulunduğu için Roma yerine bizi tercih eden Kewell tarzı oyuncularımızı da nasıl motive edeceğimiz de ayrı bir konu..

Önümüzdeki hafta daha az gergin bir ortamdan beslenen bir yazı yazabilmek ümidiyle,


Saygı ve sevgilerimle...
Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları