Galatasaray için "Antalya kampı ne kadar yararlıydı?" diye sorulacak olursa, verilecek cevap koca bir "hiç" olur. Kamp öncesinde yaşanan gerginlikler, olaylar, protestolar ve herkesten gizlenmeye çalışan tatsızlıklardan sonra, kampa hiç gidilmese, daha iyi olurdu. Kampa hazırlık çalışmaları ve maçlardan çok, gerilen atmosfer ve yeni yeni sorunlar damgasını vurdu.
Ya bütün bunların üstüne, kampı uzatma fikriyle gerginliğe tuz biber eken Teknik Direktör Gerets'e ne demeli? Sorunları görmezden gelen, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya özen gösteren ve maddi konular açılınca politik cevaplar veren Belçikalı hocanın, kampı devam ettirmek istemesine rağmen oyuncularına söz geçirememesi, bir başka skandal oldu. Gerets en büyük hatayı İstanbul'a dönüşte takımına izin vermeyerek yaptı. Yönetim ile bağlarını çok önceden koparan takımın, hocasıyla da arası açıldı. Sevgi ve güven ortamı, ağır yara aldı.
Bir de, "20 Ocak sendromu"ndan bahsetmek gerekir. Hani, Başkan Özhan Canaydın'ın kampa gitmek istemeyen ve kendisiyle pazarlık yapan yabancılar Tomas ve İliç'e verdiği o meşhur tarihin, yarattığı sendrom. O dönemde tek başına kendi parasını ödemeyi teklif eden yönetime, Tomas'ın verdiği tokat gibi yanıtı şimdilerde duyuyoruz. "Ben tenisçi değilim ki tek başıma para alayım" demiş, Hırvat yıldız... Daha sonra da sadece kendisinin değil, tüm arkadaşlarının parasının ödeneceği sözünü alarak, Beşiktaş'a gitmek isteyen İliç'i de ikna edip, Antalya'nın yolunu tutmuş.
Şimdi bütün oyuncular alacaklarına kavuşmak için 20 Ocak'ı bekliyorlar. Açıkçası ödenmesi muhtemel de olsa, ödeneceğine pek de inanmayarak. Alırlarsa sorunlar biraz olsun unutulur. Almazlarsa ne mi olur ? İşte bu sorunun cevabını bugüne kadar gençlere şans vermeyerek, Antalya'da PAF takımının 4 yıldızına ani bir dönüş yapan Gerets'e sormak gerekir.