Makale Yaz
a-scorpion
Bu haberi yazdır
Allahverdiev, Neuer ve Türkiye...
 Eki
10
 2011

Azerbaycan maçı öncesi biraz da olmuş, bitmiş gibi konuşalım; Dakika 90... Allahverdiev, Mahir Shukurov'a ayak içi pas atıyor. Mahir Shukurov, kaleci Kamran Agayev'e dönüyor. Kamran Agayev'den topu alan Sasa Yunisoğlu ise tekrar topu Allahverdiev'e gönderiyor... Son 4 dakika Azeriler maçı resmen antrenmana çevirirken, üzerlerine herhangi bir baskı uygulanmıyor. Çünkü o anda Türk Milli Takım'ı futbolcuları kenardan gelen direktifle birlikte kendi yarı sahasına çekilip, bu tarihi manzarayı sadece seyrede-durmakla meşguller...

Böylece Belçika'nın Almanya deplasmanından eli boş dönmesiyle, Azerbaycan'la kendi evimizde paşa paşa 0-0 berabere kalarak baraj maçları oynamaya hak kazanıyoruz...

Hatırlayabildiniz mi, 7 Kasım 2000'de aynı senaryo Ali Sami Yen'de de yaşanmıştı. Shabani Nonda'nın takım arkadaşı Marco Simone'nin 77. dakikada Monoco'ya kazandırdığı 2. golle, Tugay'ın takımı Glosgow Rangers kendi evinde 2 puandan oldu. Aynı dakikalarda Lucescu yönetimindeki Galatasaray da Strum Graz'la karşılaşıyordu.

 

Maç henüz 2-2 iken, İskoçya'dan gelen iyi haber sonrası iki takım da maçı bırakmıştı. Böylece Strum Graz'lı Allahverdiev'ler, son dakikalarda ayağa pas çalışması yaptılar...

Hoş, Salı akşamı Azeri'leri yenseydik bile tıpkı 2002 Dünya Kupası'nda Çin maçına çıkarken Brezilya'nın Costa Rica'yı yenmesini beklediğimiz gibi bu sefer de Almanya'nın Belçika'ya yenilmemesini bekleyecektik. Öyle ya da böyle sonuçta 2. olduk ve baraj maçlarına kaldık...

Her ne kadar artık bu ülkenin bir kaderi haline gelen her şeyi son maça, hatta bu maçın son dakikasına bırakma alışkanlığımız bozulmasa da sonuçta başardık. Çünkü son dakika olayları hep bizim lehimize gelişti. Bu yüzden Hiddink kalacak...

Oysaki son dakika olayları Belçika'nın lehine gelişseydi, mesela 89'da Neuer o penaltıyı kurtarmasaydı, biz de 2. olamayacaktık; Hiddink gidecekti...

Haksız mıyım?

İşte bizim en büyük sorunumuz da budur arkadaşlar. Kararları olayların akışına göre almamızdır. Bir başka deyişle uzun vadede ne istediğimizi bilmeyişimizdir.

Çok merak ediyorum acaba Mahmut Özgener Hiddink'i getirirken, neye göre getirdiğinin farkında mıydı, yoksa sadece ismi Hiddink olduğu için mi kendisini tercih etmişti? Her turnuvaya katılan bir Milli Takım'ın oluşmasını hedeflerken, bunun sadece iyi bir teknik direktör getirmekten geçtiğini mi düşünüyordu? Alt yapıdan sürekli bir devir daim gerçekleşmesi için yedek kulübesine en az bir tane ''konu mankeni'' oturtma zorunluluğu yeterli miydi, yoksa olayı derinlemesine ele almak mı gerekiyordu? Türk futboluna 6+2+2'yi meşru kılarken Hiddink'e danışmış mıydı? Ya da Hiddink'in umurunda mıydı bu?

Aynı şekilde Mahmut Özgener'in yerine geçen Mehmet Ali Aydınlar 6+2+2'yi sonsuza çevirirken, bunu hangi amaca göre yapmıştı? Beşiktaş'ın yabancıları elinde patlamasın diye mi...

Siz istediğiniz kadar dünyanın en iyi hocalarını Milli Takım'ın başına getirin, eğer uzun vadede ne istediğinizi bilmez ve kulüplere alt yapı teşvikini zorunlu kılmazsanız, işte böyle son dakika penaltılarına kalırsınız...

Şimdi biraz özeleştiri yapalım... Türk Futbolu'na alt yapıdan en fazla futbolcuyu armağan eden kulüp bilindiği gibi Galatasaray'dır. Ancak Galatasaray son yıllarda o kadar kötü yönetildi ki, alt yapıyı tamamen kendi haline bıraktı. Bu kulüp, Adnan Polat'ın 3 yıllık döneminde bonservis ya da kiralama yoluyla takıma kazandırılan oyuncularla, bonservis ya da kiralama yoluyla takımdan uzaklaştırılan oyuncuları karşılaştırdığımızda toplam 26.360 milyon Euro zarar etti. 6 teknik direktör değiştirildi, sonuç ise hüsran...

Eğer biz bu harcanan paranın sadece %5'ini alt yapıya ayırarak, en iyi fizyoterapistleri ve akademisyenleri getirip, en modern tesislerde, en çağdaş çalışma programlarını uygulatabilseydik, şu anda sözgelimi Emre Çolak 20 yaşına gelmesine rağmen ''pişmiş'' olacaktı. Fizik problemini tamamen aşmış, topu arkadaşına attıktan sonra da nereye koşması gerektiğini çoktan bilmiş olacaktı...

Cuma gecesine dönelim... Almanya maçı bizim açımızdan gerçekten içler acısıydı. O maçta girdiğimiz pozisyonları değerlendirseydik istediğimiz sonucu da alabilirdik. Fakat biz 2-1'i yakaladıktan sonra bir gole daha ihtiyacımız olmasına rağmen topu adamların ayağından alamadık. İşte sorun da zaten sonuçtan öte buydu...

Türk futbolcusunun Hakan Şükür gibi bir çalışma disiplini yok. Bu doğru... Ancak 2008 yılında Almanya'ya karşı oynarken de fizik gücümüz bu kadar yerlerde sürünmüyordu değil mi? Türkiye Süper Ligi geç başladı, futbolcular hazır değil. Bu da kısmen doğru... Ancak hırsızın hiç mi suçu yok?

Sen bu kritik maç öncesi sakatlıktan henüz yeni çıkan Servet'i sahaya sürersen... Sabri'nin yerine sakatlıktan yeni kurtulmuş ve henüz form tutamamış Gökhan Gönül'ü sağ kanada koyarsan... Yine aylarca süren sakatlığından sonra Mourinho'nun bile kısa süre oynatıp, ''henüz fizik olarak hazır değil'' dediği Hamit'i 90 dakika oyunda tutarsan... Geçen sene Valencia gibi bir sistem takımında 26 maç oynamış Mehmet Topal gerçeği varken, İspanya'nın 2. liginden Beşiktaş'a transfer olmuş 34 yaşındaki Mehmet Aurelio'yu hala kadroya çağırıp, kendisine Almanya gibi yüksek tempoda oynayan bir takım karşısında görev verirsen... Topu ayağında tutamayan Sabri'yi orta sahada oynatıp, heleyse topu ayağında doğru düzgün tutabilen tek oyuncu olan Selçuk İnan'ı 2. yarıda oyundan alırsan...

Kısacası angutsun... Bütün bunların farkına varamamak için Hollanda'da yaşamak gerekiyor ki, zaten sen de ne tesadüf ki Hollanda'da yaşıyorsun. Oğuz Çetin'i ise sadece ayakta alkışlıyorum...

Hiddink sadece kısa vadede başarıya ulaşmak istiyor. Aksi olsaydı, televizyonlara çıkıp uzun vadede şöyle böyle yapılmalı diye akıl vereceğine bunu uygulatmak için Federasyon'la konuşup kollarını sıvar, bu ülkenin havasını çekip, toprağının tozunu yutardı. Hollanda'nın yağmurlarını Anadolu'nun hoyrat güneşine tercih ederdi...

E madem kısa vadede sonuca ulaşmak için (Aurelio'ları çağırıp) ona göre bir oyun planı yapıyorsun, peki bugüne kadar Türkiye'nin nasıl başarılı olduğunu hiç mi etüt edemedin? Biz ne zaman kontra atak futboluyla sonuca gittik. Tarih böyle bir gerçeği yazdı da bizim mi haberimiz yok? Kaldı ki rakibi 3'e 2 yakaladığımızda bile atamıyoruz; en az 3'e 1 üstünlük kurmalıyız geriden çıkarken ki o golü atalım. Peki Almanya'yı 3'e 1 bırakacak driplingte hangi futbolcular topluluğuna sahibiz acaba çok merak ediyorum...

Türk Milli Takımı'nın başarılı dönemlerini incelendiğinde 2002'de Hakan Şükür, İlhan Mansız, arkasında Yıldıray; 2008'de ise Nihat, Semih ve arkasında da Arda'yı görüyoruz. Biz mutlak surette hücum oynamalıyız. En azından Hollanda'dan arasıra Türkiye'ye gelirken bu gerçeği etüt edebilseydin de bütün hatlarımızla yüklenip 5 tane kontra gol yeseydik Almanya'dan, fakat bu kadar mahkum oynayarak ezilmeseydik; ben buna da razıydım...

Hadi diyelim bunu idrak edemedin. Peki, Türk futbolcusunun nasıl motive olacağını da mı anlayamadın? Biz aslında maçtan önce yenildik, Hiddink'in o açıklamalarıyla...

Türkiye Futbol Federasyonu bundan sonra tıpkı ''Galatasaray Anayasası'' adlı makalemdeki gibi, Türk futbolcusunun oyun ve karakter özelliklerini göz önüne alarak, Türk Milli Takımı için bir futbol tüzüğü hazırlamalı... Yoksa sadece iyi bir yabancı teknik direktör getirmekle olmuyor bu işler... Çünkü adamlar bizim oyun karakterimizin sahaya nasıl yansıması gerektiğinden bihaber olduğu gibi daha bizim nasıl motive olacağımızı bile bilmekten yoksun kalabiliyorlar.

Bizi anlamayan bir insan bize nasıl fayda sağlasın?

Kaldı ki Hiddink uzun vadeli bir programın ürünü değil. Bunu kendisi de biliyor. Bu yüzden gerçek hedefi 2012'ye katılmak olduğu halde, bunu bizi değiştirerek yapmaya çalışmasıdır asıl problem. Ki zaten kısa zamanda böyle bir değişimin pratikte başarıya dönüşmesi de çok zordur. İşte Hiddink'e olan sitemimin ana nedeni de bu... Yine de o angut lafını geri alıyorum.

Türkiye Futbol Federasyonu bir futbol tüzüğü hazırladıktan sonra, Türk futbolcusunun çalışma disiplinine de el atmalı... Türk futbolcusu kendisine iyi bakarak, profesyonelce yaşamıyor ve iyi çalışmıyor. Bu bir gerçek. Bu yüzden bu futbolcuları kendi haline bırakmamak gerekir. Bunun için kulüplere tebligat gönderilmeli ve maçtan sonra futbolculara sadece bir gün izin verilerek, diğer günler bütün oyuncuların kampa alınması sağlanmalıdır. Eğer ayda yaklaşık 250 milyar kazanıyorlarsa, bu durum onlar için çok da zor olmasa gerek...

Türkiye Futbol Federasyonu yine kulüplerle ortak çalışarak alt yapı teşvikini zorunlu kılmalıdır. Transfere harcanacak paranın bir bölümü tesisleşmeye ve akademisyenlere ayrılmalıdır artık... Eğer Federasyon bütün bunları yapar ve yabancı sayısını da mesela 4+1'e düşürürse, işte o zaman geleceğe daha güvenle bakabiliriz.

Böylece Allahverdiev'ler kendi sahasında kısa pas çalışması yaparken tur atlamayız bir daha... Ya da Neuer'in 89'da o penaltıyı kurtarmasına da kalmaz böylece işimiz...

Sevgiler...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2012
  2011
Son Girilen Makaleler
kabatasli
| 06 Şubat 2024 |
| 01 Şubat 2024 |
| 30 Ocak 2024 |
kabatasli
| 27 Ocak 2024 |
kabatasli
| 11 Ocak 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...