Sarı-kırmızının heyecanı ve umudu!

Sporx.com yazarlarından Fatih Şamlıoğlu, Galatasaray'ın son durumunu değerlendirdi.

Haber; Sporx.com Yazarlar
Sporx'e ücretsiz abone ol,ilk bilen sen ol!
Sarı-kırmızının heyecanı ve umudu!
Klavye okları ile sonraki ya da önceki habere geçebilirsiniz.
17 Ağustos 2010 11:13
FATİH ŞAMLIOĞLU YAZIYOR...

... Evet, futbolu sadece yeşil zemin üzerine düşünemeyiz... Meşin yuvarlağın hedefe ulaşmasını tetikleyen bir çok dinamik etken vardır. Altyapıdır bu etken, tesistir, ekonomidir, yönetimdir, yapılanmadır... Bu etkenler, futbol kultürlerine göre birbirinden tamamen bağımsız olmasa da bazı farklılıklar gösterir. İngiltere futbolunun temeli organizasyon, yapılanmayken; İspanyollar buna altyapı ile karşılık verir; Almanlar için ise durum biraz da olsa karmadan ibarettir, dönemsel farklılıklar gösterir. Bazen tetikleyici etken ekonomi olur bazen altyapı, tesisleşme...

İtalyanlar ve Fransızlar biraz daha statiktir bu konuda... Onlar için öğretiler, gelenekler önemlidir. Ya biz? Modern futbolu unutun, bizim dinamik etkenimiz 'heyecandır, hırstır, umuttur'... Bizim için ekonomik politikalar ya da tesisleşme yapılanması bir zorunluluktur, geri kalmışlığın acısıyla telafi edilmesi gerekendir. Evet, heyecan dedik... Türk taraftarı, futbolu 'heyecanı', 'hırsı' ve 'umudu' olduğu için seyreder.

Takımı iyiyse maça gider, transferi varsa formalara saldırır ya da başarı varsa taraftar odaklı projelere destek verir. İngiltere, İspanya ya da Almanya'daki taraftarların futbola olan bakış açısı ile 'bizimki' arasındaki fark da budur aslında... 1860 München 40 bin kişiye oynarken; Şükrü Saracoğlu'na 40 bin kişi gelmesini yere göge sığdıramamamız ya da Cardiff City'in 25 bin kişiye oynarken; Ali Sami Yen Stadı'nı 15 bin kişi ile cehennem - özellikle son dönemde- olarak nitelendirmemiz, bakış açımızdan, heyecanımızdan ve umudumuzdan gelir aslında...

İşte şu anda tam da o noktadayız! Heyecanını, inancını kaybeden bir taraftar kitlesisinin koca bir camia üzerinde nasıl etkili olabileceğini yavaş yavaş hissetmeye başlıyoruz. Galatatasaray'dan bahsediyorum... Hani o sarı-kırmızılı sevdalılarını adıyla, formasıyla, rengiyle heyecanlandıran, umutlandıran bir takım vardı ya, ondan işte... Futbolda sistemler üzerine günlerce konuşabiliriz, Frank Rijkaard'ın yaptıklarından, yapamadıklarından, bireysel performanslardan, umud edilen total futbolun nereye sürüklendiğinden... Arda 78'de çıktı, Ali Turan kötüydü, fauldü, değildi; penaltıydı gibi spesifik olayların üzerinde durup; tabloyu genele yormayı da pek ala biliriz. Ancak sorun bu değil...

Sorun Galatasaray'ın iki transfer yapıp yapmayacağı da değil... Sorun; sarı-kırmızının hedefleri, hayalleri, açmaz, anlamsız politikası, mevcut yönetimin paramız yok deme cesaretini kendinde bulabilmesi, bir oyuncunun teknik direktörünü alanen eleştirilebilme gücüne sahip olup; o teknik direktörün eleştiren oyuncuyu beğenmese de oynatmaya mecbur bırakılmasındadır! Sorun, Frank Rijkaard'ın TFF yetkilisine ya da meslektaşına laf yollamasına zorlanacak psikolojiye sokulmasındadır... Sorun organizasyon, yapılanma, başıboşluk, düşüncesizlik, vizyonsuzluk sorunudur. Futbolda yönetenin sızlanma, hayıflanma ya da 'yok', 'imkanımız bu' deme lüksü yoktur! Yönetenin varoluş amacı yaratmaktır. Kaynak yaratmaktır, tesis yaratmaktır, futbolcu yaratmaktır, destekleyici politikalar yaratmaktır. Yaratamıyorsa şayet varoluş amacına ters düşer, bulunduğu yeri dolduramaz.

Galatasaray yönetiminin paramız yok demeye, 'salt ekonomik denge yüzünden' oyuncu satmaya hakkı yoktur... Taraftar masumdur, bekler, ürün alır, kredi kartı alır, kombine alır ve bekler! Ne bekler? Başarı bekler, yakın olduğu, formasının üzerine ismini yazdırdığı isimleri görmek ister o yeşil zemin üzerinde ya da pankartlarını adı ile süslediği bir yönetimi görmek ister kenarda, tribünde! Futbolla ilişkisi sıfır noktasında olan sokaktan geçen bir kişiyi Galatasaray'ın başına oturtsanız, Keita'yı 8.5 milyon avro'ya satar, üzerine kar ettim der ve bonservis bedeli ödemeden kadrosuna kattığı bir futbolcu ile -Serdar Özkan- sattığı oyuncunun yerini doldurmaya çalışır...

Bakın sokaktaki adamdan bahsediyorum...  -Galatasaray'ın oyuncu satma politikasını Lyon ya da Porto'nun oyuncu satma politikası ile karşılaştırmak da futbolda varolan gerçeklerden keskin bir şekilde sapmayı beraberinde getirdi! O yüzden bu konuyu farklı politika ve anlayış çerçevesinde değerlendirmek lazım.-

Galatasaray Başkanı Sayın Adnan Polat ve değerli kurmayı Adnan Sezgin de 'sokaktaki insan' gibi davranmıştır, kazanmak yerine satmıştır! Artık büyümesi, bir önceki yıldan fazlasıyla ders alması gereken Galatasaray'ın hedefleri küçültülmüştür ve her şeyden önemlisi taraftarının heyecanını dizginlemiştir!

Sarı-kırmızı taraftar başarısızlığı olağan karşılama güdüsüne sürüklenmiş, umutsuzluğa hapsedilmiştir. Taraftarın yaşadığı bu 'umutsuzluk ve heyecansızlık' medyayı da harekete geçirmiş ve Galatasaray basının kara tablosu haline gelmiştir. Bir nevii Galatasaray yönetimi, hesap edilmeyen sinsilelerle kendini kendini asmıştır... İşte asıl ve çözülmesi gereken sorun da budur. Hem de bir an önce...
GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
Tümü
 Reklam